Bu Blogda Ara

30 Eylül 2012 Pazar

Bir şeyi 
gerçekten 
yapmak 
isterseniz, 
bir yolunu 
bulursunuz. 
İstemezseniz de 
bir bahane 
bulursunuz.




29 Eylül 2012 Cumartesi

hmmm ilginç. bunu biliyormuydunduz???



Çok Enterasan 7 Sayısı

Hafta 7 gün,
Gökkuşağı 7 renk,
Dünya'nın 7 Harikası kabul görmüş,

Soyumuz 7 göbek,
Dünyada varsayılır 7 kapı,
Dünyanın etrafında 7 gezegen,
Büyük Ayı 7 yldız'lı,
İnsan 7 çakralı,
Nota sayısı 7,
İslam dininine göre Kainat 7 safhada yaratıldı,
Kabe'nin etrafı 7 kere tavaf edilir (dolaşılır),
Manevi bilgeliğin rakamı yine 7,
Katoliklerde 7 sakrament esas,                                  
Yahudilerde Kutsal Şamdan 7 Mumlu ,
Eski Yunan Uygarlığında 7 Akıllı Adam varsayılmış,
Mitolojide ise 7 esas Tanrı varsaymışlar,
Mısır'da Güneş Tanrısı RA 7 ruhlu,
Tibet'te 7 Buda,
Çin'de kutsal 7 element varmış,
Feng Shui'de iletişim sayısı 7,
Tamamlanmış olmak eşittir 7,
Afrikalıların Kwanza Bayramı 7 sembollü,
Zulu süsleri 7 renkli,
Eskimolarda Kar 7 isimli,
Hürmüz bile 7 kocalı,                                                                              
Dinlenmek haftanın 7. gününde,
Çiçeklerden 7 veren gül ,                      
7 Tepe üstünde Rio,
7 Tepe üstünde Roma,
7 Tepe üstünde Istanbul,
James Bond bile 007,
Yüzde 7 nokta (açık) var. (ağız, kulak 2, burun 2, göz 2),
Dünyada var olmuş 7 kıta,
Denizlerin figürativ sayisi 7,
Kızılderililere göre mevsimler 7 tane,
Avustralya yerlileri Aborjin ve Kulin'lere göre de mevsim 7 tane,
Tüm Japonlarda rakamların en uğurlusu 7,
Tarot falında 7 zafer,
Pamuk Prenses ve 7 cüceler,                            
Gökyüzü 7 kat !


PDR Dr.Fatih Kalkinc


28 Eylül 2012 Cuma


Eyy Aşk..
haydi bir ninni söyle bana..
ruhuma fısıltın olsun..
muhabbetinle söz et. 
kalbimde doğsun..
Eyy hayat.. 
hangi günümden razı''idin? 
söyle bu gece ona sarılayım..!



Sensiz geçen günlerin kazası yok be sevgili.


27 Eylül 2012 Perşembe

Aşk




Ben abartmayı sevmiyorum, sevmeyi abartıyorum...
Bazen hayat bize hediyeler verir. Bazen de hediyeler hayat verir.
Sevmek ve sevilmek de bunların en güzeli!
Hep mutlu olmak istemiyorum. Arada mutsuz da olmak istiyorum.Ama hangi duyguyu yaşarsam yaşayayım, yanımda hep "O" olsun istiyorum..




Sen bakmazsan, ben bakmazsam nasıl çakışacak bu gözler?







İyiler, ya severken yada gülerken kaybeder.






Sancıları paylaşılsa da çığ gibi büyüyen acı çelişkilerde;
tanık değil, sanık olunduğu zaman başlar tükenişler.. tükendimm
Söylenecek sözün çokluğu, bazen insanı dilsiz bırakır, belkide bazen yapabileceğin en doğru şey susmaktır ... sustumm
Yok olmama da var olmama da izin vermediler. Sadece kendi standartlarında bir hiç olmamı isterler.... oldumm
Bazen hergün yüzyüze görüşdüğün birini bile çok özleyebilirsin....özledimm
galiba yoruldum, her şey kadar, herkes kadar, sen kadar...yoruldumm
ve en kötüsüde elin kolun bağlı bişey yapamayıp beklemek.... bekledimm

Tüm renkleri yaşadığımız ömrümüzde "KEŞKE"ler ve "BELKİ"ler neden hep "İYİ Kİ"lerin gözüne denk gelir ki..? neden..!?



Hayırlı geceler, (u)mutlu yarınlar...



Gün yüzü görmeyen hayallerim var benim ...







26 Eylül 2012 Çarşamba

olmaz deme.. ya olursa...



Peki sen hiç; Uyku tutmayınca odanın tavanına sinema perdesi kurup hayallerini oynattın mı..?








Uykun gelmiyorsa, 
Uyanmak istediğin yerde değilsindir net!














Olmayacak Dua Diye Bir Şey Yok 
Zira Bütün Aminlerimin Karşılığı Sen olabilirsin.... 
istesen

25 Eylül 2012 Salı



Yer yerinden oynarda, Yar yürekten oynamaz! Onun içinde zaten "ağzına sıcsamda, yine benimdir" düşüncesine sahiptir erkek milleti. 

,









uzuuuun ama okumaya değer.... içimden geldi beeeee

Bir sevgilim olsun istiyorum; ama sadece sevgilim olmasın. Yeri geldiğinde abi diyebileyim ona, yeri geldiğinde baba, yeri geldiğinde oğlum, yeri geldiğinde en yakın arkadaşım.

Sadece baş başa değil, arkadaşlarımızla buluştuğumuzda biraz geçtikten sonra beni o ortamdan kaçırmak istesin mesela, kaçamak bakışlar atsın, konuşurken gözlerimin içine kaysın gözleri, bana takılsın ortamda sinir etsin deli etsin. Sonra yanıma gelip tek kolu atsın omuzuma, çeksin kendine ''şaka yaptım kız'' desin gözlerinin içi gülerek. Sonra sadece bir yerde oturup, bir şeyler içmeyelim, sadece sinemaya gitmeyelim. Kartopu oynayalım parmaklarımız soğuktan uyuşana kadar, kahkaha atalım yağan karların altında, yağmurda yürüyelim, koşalım. Yağmurda kovalasın beni. Sonra bıkana kadar öpsün, nefes aldırmadan. İç çamaşırlarımıza kadar ıslanalım. Maçlarına gideyim, izleyeyim onu. Beni gördükçe hızlansın. Attığı golleri bana yollasın. Öpücük atsın sahanın ortasından. Hep değil, şımartsın arada bir arkadaşlarımızın yanında. Ben ağlayınca dursun dünya onun için. Ellerim titreyerek ''kötüyüm'' diye mesaj attığımda sadece ''noldu?'' demesin, normal biri gibi. Arasın, dinlesin. Yanında ağladığımda susturmasın, ağlayıp rahatlamamı sağlasın. Onunlayken dursun zaman. Bana adam gibi tavla oynamayı öğretsin. Oynayalım, muhtemelen bana fark atar her defasında, sırf üzülmeyeyim diye bana yard
ım etsin. 
Bir şeye üzüldüğümde ona anlayışla davranıp küçümsemesin. 
O üzüntüyü yok etmek için elinden geleni yapsın, sadece mutlu etmek için "deydi bee" diye geçirsin içinden. Asla banane yahu, kendi takıntın demesin.
Utanma, çekinme olmasın. ''Yoruldum'' dediğimde hop diye kucağına alsın sokağın ortasında. ''Bırak biri görecek'' dediğimde gülüp ''Görmeeeez'' desin. Sonra zorla iniyim kucağından. Yine gülsün o sıcacık gülüşüyle ısıtsın içimi. Sonra öğlen uyuyalım aynı yatakta o düz yatsın, ben sarılayım ona. Baksın, gülsün yine hayaller kuralım. Sonra sırf bir erkekle konuştum diye bağırsın saatlerce telefonda. Onu kızdırdığımda kolumdan tutup gidiyoruz diyebilsin. Sahiplensin, benimsesin beni. Ayrı olan bir şey olmasın hayatımızda, ayrı ayrı 2 vücut ama tek bir ruh olalım. O telefonunu çantamda unutsun. Tüm gün bende kalsın, ona öyle güveneyim ki bir kere açıp bakmak gelmesin içimden. Hayatındaki diğer kızlardan ayrı olduğumu hissettirsin bana. 
Ona yaklaşan bir kıza ''benim güzel bir sevgilim var ve ben ona aşığım'' diyebilsin. Ben varken kimseye ihtiyaç duyamasın. E böyle olunca trip, kapris, küsmeler azalsın ve benden sıkılmasın hiçbir zaman. Her zaman sadık kalsın. Birbirimize yalan söylemeyeceğimize söz verelim. Sonra evlilik hayalleri kuralım. Nikah masasında ''eveeet'' diye haykıralım. Sonra bir gün bir açıyım gözlerimi, yıllardır hayal ettiğimiz ev, eşyalar.. O uyuyor, ben düşünüyorum. Açsın gözlerini baksın bana. Gözlerimi gözlerine dikip ''Bak yıllardır hayalini kurduğumuz evdeyiz ve o anlardan birini yaşıyoruz'' diyip öpmekle öpmemek arası değdireyim dudaklarımı. Evlenen ve orta yaş grubuna girmiş 2 evli çift gibi olmayalım hiçbir zaman. Hep çocuk kalalım. Her sabah işe giderken mutlaka öpsün beni. Ben uyansam da uyanmamış gibi yapıyım, gözlerim kapalı gülümseyeyim. O giyinirken bakıyım, döndüğünde kapatayım gözlerimi. Anlasın gelip gıdıklasın beni. Sonra yolcu edeyim her sabah onu. 
Ona yemekler yapıyım. Her defasında beğenmese bile ''çok güzel olmuş hayatım'' diyebilsin.
Evin içinde kovalasın beni. Banyodan saatlerce çıkmasın, ben de ona kızıyım: oleeeem hadi geel diye.
Sürdüğüm kremlere, yaptığım maskelere, aldığım kıyafetlere laf edip dursun. Ben sadece gülüp geçeyim. Evimizi boyayalım beraber. Birbirimize sıçratalım boyaları. Kavga ederken bile yükselmesin ses tonları, hayatım diyerek kavga edelim. Sonra, bir gün aramıza girebilecek tek şey; elleri, ayakları, minicik bir kız çocuğu olsun. Biz babamızı bekleyelim her gün. Baba işten dönsün kahkahalar atsın, bizim minik babayı görünce, sonra erkek çocuk diye tuttursun. Bir tanede yakışıklı oğlumuz olsun. Biz kızımla cipsleri koyarken, oğlumla babası maç izlesin, önlerinden geçtiğimde bize kızsın. Sonra çocuklarımız büyüsün, gitsinler.. Biz yine ''biz'' olarak kalalım.. Yaşlanalım, unutalım her şeyi. Ama hiç olduğumuzu asla, birbirimizi asla.. Nasıl evliliğin 1. yılında el eleysek 41. yılında da el ele olalım. Sonra birimizden biri vefat etsin, diğeri de ardından.. Anlatmak istediğim ölüm bile ayıramasın bizi. ♥


Tek başıma bir çok şey yapabilirim, ayaklarım kopana kadar gezebilirim, gözlerim bozulana kadar kitap okuyabilirim, sahiller boyu yürüyebilirim, batana kadar alışveriş yapabilirim, kulak zarım patlayana kadar müzik dinleyebilirim, kendimi kaybedene kadar içip deli gibi dans edebilirim, sonrasında günlerce uyuyabilirim, kahvaltılarımı kendim hazırlayabilirim, akşam yemeklerimi de öyle, çeşit çeşit tatlılar yapıp bayılana kadar çikolata yiyebilirim. Ama biliyor musun? Bu kadar şey ve dahası; senin karşıma geçip konuşmadan, sadece oturmanla bile bir tutulamaz.






Araştırmalara göre hoşlantının ömrü 4 aydır, daha uzun sürdüyse bizzat aşık oldunuz demektir.




5 sene aşk için teşekkürler sevdiğim.... daha nice mutlu senelere.....

24 Eylül 2012 Pazartesi

just deneyin derim... en az 5 tanesini hemen bugün!

30 TAVSİYE

1) Ağaç dikin, yabani otları yolun, bırakın elleriniz toprakla buluşsun.

2) Gülmek için, size eşlik edecek birilerinin olmasını beklemeyin.


3) Bahçenizde, balkonunuzun uygun bir köşesinde domates, biber, maydanoz yetiştirin. Az bile olsa tohumunu elinizle ektiğiniz bir sebzeyi yemek çok tatlı gelecektir.


4) Sabredin, istediklerinizin gerçekleşmesi için belirlenmiş doğru bir zamanı vardır.


5) Bir şeyler üretin. Resim yapın, yazı yazın, atkı ya da kazak örün.

6) Yavaşlayın ve anın keyfini çıkartın.

7) Uzun zamandır kin beslediğiniz birisini affedin.


8) Bir çocuğu veya bebeği sevin. Onlardan pozitif bir enerjinin size geçtiğini görecektir.


9) Çocukları üzecek ve incitecek bir şey yapmaktan sakının.


10) Çocukluğunuzda okuduğunuz masal kitapları sakladığınız yerden çıkarın ve tekrar okuyun.


11) Bir işi bitirmek için kendinize yeterli süre tanıyın.

12) Başarılarınızı ve başarısızlıklarınızı şansa bağlamayın.


13) Bir hayvanı sevin ya da yapabiliyorsanız ona sarılın.


14) Gün doğumu ve gün batımının ihtişamını hissedin.

15) Geçmişin geride kaldığını ve geleceğin belki de hiç gelmeyeceğini hatırlayın.


16) Kusurlu yanlarınızı sevmek zorunda değilsiniz ama en azından onları kabul edebilirsiniz.


17) Karıncaların evlerini inşa edişlerini ve kendi ağırlılarının 10 katı yiyecek taşıyışlarını izleyin.


18) Ara sıra içinizdeki çocuğun yaramazlık yapmasına izin verin.

19) Başarı bir süreçtir, bir varış noktası değildir. Bunu hep hatırlayın.

20) Evinizde çiçek besleyin.


21) Cebinizde veya çantanızda şeker taşıyın. Arkadaşlarınıza veya karşılaştığınız çocuklara bunlardan verebilirsiniz.


22) İşlerinizi ertelemeyin. Böylece geriye dönüp hataları düzeltmek için yeterli zamanınız olur.


23) Uzun zamandır aramadığınız bir arkadaşınız varsa hemen şimdi onu arayın.

24) Uzun zamandır rafta okunmayı bekleyen kitabınızı alın ve okumaya başlayın.

25) Ara sıra nostaljik takılın. Çocuk parkına gidip salıncağa binin, elma şekeri veya pamuk şekeri yiyin. İp atlayın, ya da misket oynayın.


26) Yeni bir dil öğrenin.


27) Rutinlerinizin dışında çıkın. Her zaman kullandığınız yoldan farklı bir yol keşfedin, mobilyalarınızın yerini değiştirir. Farklı bir yerden alış-veriş yapın. Yani bir şeyi farklı yapın.

28) Birisine yardım elini uzatın.

29) Hayatınızda değiştirebileceklerinizi değiştirin ve geri kalanları kendi haline bırakın.


30) Ve bugün sahip olduğunuz bir şey için şükredin.



23 Eylül 2012 Pazar

Eğer ciddi bir ilişkiniz varsa sahip çıkın, en ufak bir şey de tartışmayın. Ne bileyim, mesela durduk yere gülümseyin ona. Her kavganızda çekip gidecekmiş gibi davranmayın. Çünkü artık insanlar çok farklı. Kolay kolay adam gibi birini bulamıyorsunuz. Çoğu erkek çok karektersiz, çoğu kız çok basit. İnsanlar sevmenin ne demek olduğunu unutmuş. Duygularla oynamak ise en kolay oyun. Sizi seven birini kolay kolay bulamıyorsunuz, bulsanız da sevemiyorsunuz. İlişkiniz hâlâ devam ediyorsa elini tutan kişiyi bırakmayın. Başkalarının aranıza girmesine izin vermeyin, izin verince yalnız kalıyorsunuz, bomboş kalıyorsunuz.
Çünkü çoğu insan sevmeyi unutmuş.


21 Eylül 2012 Cuma




Evrenin en dandik kuralı ; 
Bir şeye muhtaçsan asla senin olamaz .




Rabbimin bana baş edemeyeceğim bir şey vermeyeceğini biliyorum. Sadece keşke bana bu kadar güvenmeseydi diyorum 



seni benim kadar seven olur mu bilmiyorum. Ama benim senin kadar sevebileceğim başka biri daha yok.








Eğer bir insan,
seni en kötü günlerinde ayağa kaldırıyorsa,
sana ve hatalarına rağmen senden kopmuyorsa, onun gitmesine izin vermemelisin..




Gideceksen.. Hoşuma doğru, düm düz kaptır.
Kalacaksan da kal, yüreğimin en derinlerinde noktaaa


20 Eylül 2012 Perşembe


Anaların dilinden Vatan Sağolsun feryatlarını silemediğin sürece/ 
Özgürlük, gökyüzü kadar uzak,
cennet kadar yakındır bu millete 

[Serkan Özel]







Bizi af et şehidim... sen vatan uğruna, can pahasına savaşırken biz sıcak evlerimizde rahat koltuklarımızda "türkiyenin bu hali ne olacak" diye tartışıyorduk... 
NURLAR ICINDE YATIN. RABBİM MEKANINIZI CENNET EYLESİN. 
HAKKINI HELAL ET MILLETINE :(

Kadın dediğin....



Kadın dediğin mert cesur, kendini koruyabilen güce sahip olmalı….
Korkak ürkek, kişiliğini, kimliğini nerden geldiğini gizlememeli...
Girdiği her ortama ve topluma öz güveni ile girmeli….
Yüreğini korkusuzca yeri geldiğinde çelik kalkan gibi kullanmalı
Kadın dediğin tuttuğunu koparmalı,
ne istediğin iyi düşünüp almalı.
Almalı amaa, Ayakkabı alır gibi almamalı!
Her üşüyorum diyenin, Yorganı olmamalı….
Her boğuluyorum diyenin, Canyeleği olmamalı
Her kapısını çalana, Kapıları ardına kadar acmamalı
Kadın dediğin, onu yaşama bağlayan kalbini hayır kurumu gibi parça parça dağıtmamalı!
Sevgiye acıktığını hissetiğinde... Her tencereye kepçe sallamamalı..





Tatlım bence senin kafan çok güzel olmuş... Tarifini versene :))


dünyanın en güvenli yeri 
bir "kartalın" kanadının altıdır....

18 Eylül 2012 Salı




♠ Maça birlisi gibiyim,
götüne kazık girmiş ters duran siyah kalp..


17 Eylül 2012 Pazartesi



....ve bir adam bir kadını yüreğine koyup 
kötü olan her şeyden kaçırabilmeli 
bazen...



Bir insanı sırtında taşımak, ahını taşımaktan kolaydır.



beni taşıyamadın dedi.... 



ona:
Annen kadar olamam.. 
9 ay taşımadım seni karnımda.. Taşıyamamda.. Ama dilersen taşırım: 

Yüzüğünü parmağımda, 
kalbini yüreğimde, 
soy ismini nüfus cüzdanımda,
çocuğunu karnımda, 
Senide başımın üzerinde .. taşırım
dedim...

sustu!






9 Eylül 2012 Pazar

Devesiyle birlikte çölde yürümekte olan bir bedevi, güçlükle yürüyen, susuzluktan dudakları kurumuş bir adama rastlamış. Adam bedeviyi görünce ondan su istemiş. Bedevi devesinden inerek ona su vermiş. Suyu içen adam birden bedeviyi iterek deveye atladığı gibi kaçmaya başlamış. Bedevi arkasından bağırmış:
- Tamam, deveyi al git ama senden bir ricam var. Sakın bu olayı kimseye anlatma!

Bu isteği tuhaf bulan hırsız duraklayıp, bu sözün nedenini sormuş:
- Eğer anlatırsan, demiş bedevi, bu her yere yayılır ve insanlar bir daha çölde muhtaç birini görünce yardım etmezler.


---> Bedevi gibi derdimiz deve değil de, kötülüğün yayılmaması olsaydı, millet olarak şimdiye dek çok şeyi halletmiş olacaktık. Ufkumuzda şafak türküleri tütüyor olacaktı. Kardelenlerimiz çoktan yeşermiş olacaktı…

Menfaatimize göre değil, vicdanımıza göre yaşayacağımız bir hayat dileğiyle…








Sevdiğim; "sen"i ve "ben"i, "biz"e de beklerim.


Çok ayrı kalmadık mı "biz"den?


HİÇ İSTEMEDİN Kİ

Çok istiyorum ama olmuyor, dedi genç delikanlı, ne yapsam olmuyor. İnanınız, elimden geleni yaptığım halde olmuyor.

Sen istemek nedir hiç bilmiyorsun ki diye cevap verdi ihtiyar hafifçe sesini kısarak. Gerçekten isteseydin olurdu. Evet, hiç boşuna yorma kendini, isteseydin, eğer gerçekten isteseydin, olmak istediğin, olmasını istediğin olurdu. Olmadığına göre sen henüz istememişsin demektir.
İstemek, birşeyin olmasını istemek, gerçekten istemek nedir o halde, diye saf saf sordu genç.

VE sualinin cevabı hemen geldi:

İstemek, olmayı istediğin, olmasını istediğin şey için ölmeyi göze almak, ölecek kadar istemek, hatta olmak için, olması için ölmek demek!

İstemek, birşeyin olmasını istemek, onu dilemek, onu arzulamak, tutkuyla, hırsla, ihtirasla onun olması için yanıp tutuşmak.

Ah ne zordur istemek! İstek sahibi olmak, tutku sahibi olmak, tutmak için tutuşmak, tutmak uğruna tutuşmak, tutuşmak pahasına tutmak, tutarken ve sırf tuttuğu için tutuşmak, yanmak yani, olmak için ölmek, ölmedikçe olmayacağına, olunamayacağına inanmak!

İstemek, birşeyin olmasını istemek, olmayı istemek.

Yani?

İstemek, bedel ödemek demek. Bedelini hesap etmeksizin istemek demek. Bedeli ne olursa olsun istemek demek. İsteğin şiddeti arttıkça ödenecek bedelin miktarının da artacağını bilmek demek. Bedeli büyük olduğu için olması istenenden kaçmak değil, bedeli büyük olduğu için olması istenene koşmak demek. O halde istemek demek, herşeyden evvel bedeli büyük olanın olmasını istemek demek. İstemek, bedeli seve seve ödemek, bedeli göze alınan şeyin olmasını istemek demek.

Gönül cenneti istiyor imiş ammâ günahlar bırakmıyormuş.

Söylesene sevgili dostum, günahlar da kim oluyormuş! Gönlümüze ket vuracak, gönlümüzün isteklerini, istediklerini engelleyecek günah mı varmış bu dünyada?

Gönül bir kere istese, gönlün kendisi cennet olmaz mı? Bir kere, evet bir kere gönül cenneti istese dağlar tepeler düzlük, denizler yol olmaz mı insana?

Günah adam gibi istememenin, isteyememenin adı değil mi zaten? Günah, istemesini bilmeyenlerin, istemek nedir bilmeyenlerin içine yuvarlandığı çukur değil mi?

Evet, günah, olmayanlara, olmayı adam gibi istemeyenlere verilmiş bir ceza. Günah bir sebep değil, bilakis günah tamıtamına bir âkibet. Bir sonuç, hem de istemeyi bilmemekten hâsıl olan bir sonuç. Günah. istemeyenlerin, istemesini bilmeyenlerin, istemek nedir bilmeyenlerin ağına düştüklerine avcı. Tutkusunu kaybetmişlerin kucağında uyumayı tercih ettikleri yosma. Ölmeyi göze alamayanlara kurulan darağacı. Çeşm-i siyahın ta kendisi günah. Ağlayan değil ağlatan, sızlayan değil sızlatan. Günah, tutkusuzlara özgü bir ceza, tutmaktan vazgeçenlere, ağzım kurusun, tutmaktan değil, tutulmaktan korkanlara musallat olan belâ. Evet, isteyenlerin değil, istemekten çekinenlerin belâsı hem de.

İsteseydin, eğer gerçekten isteseydin, olmak istediğin, olmasını istediğin olurdu. Olmadığına göre sen henüz istememişsin demektir.

İsteseydin eğer, isteğinin şiddetinden, istemenin muhabbetinden yer yarılır, gök parçalanır, ma‘dum mevcuda, adem vücud'a inkilâb ederdi. İsteseydin eğer, günahların yok olurdu. Bir kere isteseydin, evet bir kere gerçekten isteseydin olan olurdu, olacak olan olurdu. İsteseydin, olmaz bile olurdu.

Sen hiç istemedin ki dostum. İstemek nedir bilmedin ki! Hiç tutulmadın sen! Tutkuların için ölmedin ki! İsteseydin ölürdün, ölseydin olurdun. Sen hiç olmadın ki! Evet, olmadın, çünkü sen hiç ölmedin. Ölecek kadar istemedin, ölümün pahasına istemedin, ölümüne istemedin! İsteseydin ölürdün, ölseydin olurdun. Ne öldün ne oldun. Çünkü sen istemedin. İsteğini, istediğini aslında dile bile getirmedin. Öyle ya, bir kere dile getirseydin, olurdun, bir kez adam gibi aklından geçirseydin hemen orada olmuş ve ölmüş idin.

Sen hiç istemedin ki dostum. İstemesini bilmedin. İstemek nedir bilmedin.
Çünkü sen ol deyince olduranı hiç tanımadın.


O'nun ilk aşkı olmayabilirsin, son aşkı da; hatta bir tanesi de, ama şu an seni seviyorsa daha ne olabilir ki? Tıpkı senin gibi, o da mükemmel değil ve ikiniz birlikte asla mükemmel olamayabilirsiniz. Ama şayet o seni güldürebiliyorsa, iki
kez düşündürebiliyorsa
-kabul edersin ki, insanlar hata yaparlar
- onu seninle tutmaya çalış ve ona verebileceğin her şeyi ver.


Seni günün her anında düşünmüyor olabilir ama sana kırabileceğini bildiği bir parçasını verecektir -kalbini yaralama, onu değiştirmeye çalışma, çözümlemeye kalkma ve verebileceğinden fazlasını bekleme. Seni mutlu ettiğinde gülümse, kızdırdığında fark etmesini sağla ve yokken özlediğini bil.....

- Bob Marley -



sevmek; kıskançlıkla, öfkeyle, kavgayla, kinle değil.... sadece "sevmekle" öğrenilir.


Ne zaman bir mevsim olur
Tenimde tuzuma benim vadesi güneşin
Ayrı bir yaz meyvesi olur her parem
Her parem ki sanki değil benim
Bir kağıt koydum suya yüzdürdüm
Dalgasız köpükleri enginleri
Enginlerki önümde kalleş bu büyük şehir dedikleri
Ah canım benim seni koynuma alırda yatarım 
Gözlerine teslimim
Nereyse gelirim
Sukünunla doyarım
Gözlerine teslimim
Nereyse gelirim
Sukünunla doyarım

5 Eylül 2012 Çarşamba

BİR KAHVE LÜTFEN

Yaşamak için değil, yemek için yaşıyoruz.

Günümüzde biz insan denen canlılar yaşamak için yeme ve içme gibi ihtiyaçlarımızın kontrölünü kaybetmiş durumdayız. Artık yemek için yaşıyoruz, her yerde bir şeyler yiyoruz. Sabah uyanıldığında ne yiyelim düşünceleri hemen başlıyor. Sabah kahvaltıları keyfen yapılıp, kahvaltı seansları düzenleniyor.

''Hadi kahvaltıya bize gelin,'' ya da

''Kahvaltıyı dışarıda bir yerde mi yapsak?''

Park mı istersin deniz kenarı mı, ormanlık alan mı? Ha buralara gidemiyor musun? Ön bahçe de olur. Kahvaltıyla iş bitse iyi, biraz sonra geldi kahve saati. Öğleni, ikindi çayı, akşam yemeği, ara öğünleri v.s.

Bir arkadaşınla oturup dertleşmek istiyorsun, "Gel şurada oturup bir şeyler içip konuşalım," veya "Akşama bir yerlere gidip bir şeyler yiyelim, dertleşiriz" gibi sözcükler oturur hemen yerine. Yemeden içmeden konuşma olmuyor ya!

Evin hanımı dertli komşular gelecek, "Ne yapmalı? Vakit de az, çok çeşit olmalı," doğru mutfağa kurabiyeler, kekler, pastalar... Çeşit çok olmalı ayıp olur yoksa. Ama yine de sunumda "Kusura bakmayın fazla da bir şey yapamadım," denir her nedense. Gelen komşuların durumu da daha değişik, "İkramda neler var acaba?" dır zihinlerden geçen.

Bilinen en basit kekin bile tarifi istenir, "Çok güzel olmuş, ben de tarifini alayım."

Çocukları parka götürmek zevktir de illâ çekirdek yenecek banklarda otururken. Çocuklar kum havuzunda, büyükler çekirdeğin başında. Bankların altı çekirdek kabuklarıyla kaplanmış içler acısı. Simitçisi, helvacısı, pamuk şekercisi zaten park girişini parsellemiş durumda. Gözlerini dikmiş çocukların yaygarasını bekliyorlar.

Yollar derseniz yiyecek ambalajlarıyla kaplı. Ye at, iç at!

Şehir içi otobüsleri, en fazla bir saatlik yol ama olmaz, su almalı bulunsun! Duraklar ufak pet şişeleriyle dolu, durakta suyunu içersen durağa, otobüste içersen otobüse atarsın pet şişeni fark etmez, aman yeter ki susuz kalma!

Yürüyüş yapacaksın elinde pet şişen muhakkak olacak. Pet şişesi baston oldu artık onsuz yürünmüyor. Yürürken su, bir yerlerde oturacaksan kola. Boş geçmesin zaman, neme lâzım!
Sinama, tiyatro salonları çözüm saydı kabuklu yemiş yasakladı. Bizler durur muyuz patlamış mısırı icat ettik hemen, seyrederken bir şeyler yemek lâzım. Mısır kesmez, antrakta bir şeyler yenir, yenmese de içilir.
Bayram olur kapıya gelen çocuklara şeker veririz. Kitap verecek değiliz ya, zaten versek de
ne derler eve gidince, "Bayramda ne kitabı? Bir şeker de mi veremediler?" Kurban bayramı evrim değiştirdi zaten bir telaştır gidiyor. Kurban yerine ulaşmıyor artık, çünkü evlerde 'no frost'lar var. Koy dolaba altı ay rahatız . Yemek için yaşıyoruz ya altı ayı da garantiledik!
Çarşılar açılır 10 km arayla, içine gir 3 dükkan 13 restorant.
türk kahvesi ve çiçekler ışıltılı resim, Turkish coffee and flowers, sparkling imagesKitapçıda en çok satılan da yemek kitapları.
Akşama yemek mi yok? Telefon et ya lahmacuncuya ya da pizzacıya.
Kaç kişi hastanede yatan hastasına kolanya, çiçek götürüyor ki? Yol üstündeki pastaneden alınan kurabiye daha iyi tabi ki.
Buluşma yeri olarak o ağacın altından vazgeçildi.
''Kafede buluşalım,''
''Çay bahçesinde buluşalım.''
15 dakikalık vapur yolculuğunda çay, simit, 45 dakikalık feribot yolculuğunda meyve suyu sandviç, 1 saatlik uçak yolculuğunda yemek.
Yemek için yaşıyoruz ya saymakla bitmez ve bu yazı uzar gider.
Ben en iyisi burada bitireyim de gidip kendime bir kahve yapayım.:)








LİMANLARLA DOLU HAYAT


'Bir limandır hayat' mı denmeli yoksa 'limanlarla dolu hayat' mı?
İşte size düşündürücü bir soru.

Hayat bir limansa uğrak alanları karaya kayar mı yoksa
limanlarla doluysa hayat, bir okyanus mudur?

Birbiri içinde derinleşen soruları düşünürken isterseniz
Yahya Kemal Beyatlı'nın ünlü 'Sessiz Gemi' şiirine bir bakalım.

SESSİZ GEMİ
Artık demir almak günü gelmişse zamandan,
Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan.

Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol;
Sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir kol.

Rıhtımda kalanlar bu seyahatten elemli,
Günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli.

Biçare gönüller. Ne giden son gemidir bu.
Hicranlı hayatın ne de son matemidir bu.

Dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler;
Bilmez ki, giden sevgililer dönmeyecekler.







Bir çok gidenin her biri memnun ki yerinden.
Bir çok seneler geçti; dönen yok seferinden

Hayatı bir liman olarak baz alırsak Yahya Kemal Beyatlı'nın Sessiz Gemi'sinin izinden gideceğimiz aşikardır. Ancak hayat limanlarla dolu dendiğinde şairin anlatmak istediği ile uyuşmamaktadır.

Limanlarla dolu hayatta yol alırken seçimlerimiz ile karşı karşıya kalırız. Her seçim bizim için bir liman demektir. İnsanoğlu limanda kendisini ne beklediğinden habersiz kararlarıyla demir atar. İşte hikayeler böyle başlar.

Keşfedilmeye hazır her liman insanoğlunun gözünde umutlarla dolu bir yerdir. Bu ise insanoğlunu o limana çekmek için büyük bir sebeptir. Umut insanoğlunun en büyük silahıdır. Bu silahı iyi ya da kötü amaçla kullanmak sizin elinizdedir, bu silaha aldanmak da...

Hikayelerin getirdiği tecrübeler sizin için bir kazançtır. Tecrübeler iyi yada kötü hikayeler sonucu elde edilmişlerdir. Ancak tecrübeler her zaman iyidir. Kötü tecrübe yoktur. Limanlarla dolu hayatta her liman bir tecrübedir.

Gerçek şu ki, limana atılan demirin alınması zamanı her zaman mevcuttur. Okyanus olan hayatın bir limanından aldığınız demirle çıktığınız yolda yine kendinizle kalırsınız. 'Ben ve içinizdeki ben' şeklinde ifade edilebilir bu durum.

Hayatın uğrak noktaları olan limanlarda mendil ve kol sallanan gemiler de görürsünüz, hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce yol alan gemiler de... Henüz siz limandayken baktığınızda yola, dalgalar vurur kıyılara. Lodos varsa şayet, var mıdır sığınacak bir liman oralarda? Yoksa dalgalara dayanabilecek kadar güçlü müdür gövden veya yırtılmayacak kadar sağlam mıdır yelkenlerin?

Öyle anlar gelir ki limandan seyrederken okyanusu lodos size karşıdır. Buna rağmen oradan demir almak düşüncesine sahip olabilirsiniz. Bunun sebebi o limanın lodosa dayanıklılığı sorunsalıdır. Buradan hareketle her limanın sığınılacak liman özelliğine sahip olmadığı görülmektedir.
''Lodos varsa şayet, var mıdır sığınacak bir liman oralarda? Yoksa dalgalara dayanabilecek kadar güçlü müdür gövden veya yırtılmayacak kadar sağlam mıdır yelkenlerin?''




Can Yücel - Aşkın Tarifi

O’nu hatırladıkta başı göğe ermişçesine ya da asansör boşluğuna düşmüşçesine ürperiyorsa yüreğiniz...
Ömrü saatlere sıkışmış bir kelebek telaşıyla O hüzünden bu neşeye konup kalkıyorsanız gün boyu nedensiz..
ve her konduğunuzda diğerini iple çekiyorsanız bu hislerin...
O’nunlayken pervaneleşen yelkovanlar, O’nsuz mıhlanıp kalıyorsa yerine, bir akrep kadar hain...
sınıfta, büroda, yolda, yatakta içiniz içinize sığmıyor, O’ndan söz edilince yüzünüz, sizden habersiz, mis kokulu bir ekmek dilimi gibi kızarıyor, mahcup somurtuyor veya muzip sırıtıyorsa, ve O, her durduğunuz yerde duruyor, her baktığınız yerden size bakıyor, siz keyiflendikçe gülüp, hüzünlendikçe ağlıyorsa...
dünyanın en güzel yeri O’nun yaşadığı yer, en güzel kokusu bedenindeki ter, en dayanılmaz duygusu gözlerindeki kederse...
hayat O’nunla güzel ve onsuz müptezelse... elmalar pembe, kiremitler pembe, gökyüzü, yeryüzü, O’nun yüzü pembeyse, kışlar ilkbaharsa, yazlar ilkbahar, güzler ilkbahar...
her şiirde anlatılan O’ysa... her filmin kahramanı O...
her roman O’ndan söz ediyor, her çiçek O’nu açıyorsa...
bir anlık ayrılık, bir ömür gibi geliyor ve gider gitmez özlem saç diplerinizden çekiştirip beyninizi acıtıyorsa, iştahınız kapanıyor, iştahınız açılıyor, iştahınız şaşırıyorsa...
iştahınız, hasret acısında bile karşı konulmaz bir tat buluyorsa...
eliniz telefonda yaşıyor, işaret parmağınızla ha bire O’nu tuşluyor, dara düştüğünüzde kapıyı çalanın O olduğunu adınız gibi biliyorsanız...
mütemadi bir sarhoşluk halinde, her çalan telefona O diye atlıyor, vitrindeki her giysiyi O’na yakıştırıyor, konuşan birini dinlerken "keşke O anlatsa" diye iç geçiriyorsanız...
okusu burnunuzdan, sureti gözünüzden, sesi kulağınızdan, teni aklınızdan silinmiyorsa bir türlü...
özlemi, sol memenizin altında tek nüsha bir yasak yayın gibi taşıyorsanız gün boyu...
hem kimseler duymasın, hem cümlealem bilsin istiyorsanız...
O’nsuz geceler ıssız, sokaklar öksüzse...
ayrılık ölüme, vuslat sehere denkse...
gamze gamze tebessüm de onun içinse, alev alev öfke de; bunca tavır, onca sabır ve nihayetsiz kahır hep O’nun yüzü suyu hürmetine...
uğruna ödenmeyecek bedel, gidilmeyece
dışarıda yer yerinden oynuyor ve "içeri"de bu sizi zerrece ilgilendirmiyorsa, nedensiz küsüyor, sebepsiz affediyorsanız ve bütün bu hallerinize siz bile akıl erdiremiyorsanız...
kaybetme korkusu, kavuşma sevincinden ağır basıyorsa ve aşk, gurura baskın çıkıyorsa bu yüzden her daim...
gece yarısı kadim bir dost gibi kucaklayan tanıdık bir şarkı, bütün acı sözleri unutturmaya yetiyorsa...
Her gidişte ayaklarınız "Geri dön" diye yalpalıyorsa ve siz kendinize rağmen dönüyorsanız, sınırsız, sabırsız, doyumsuz bir tutkuyla...
...o halde yarın sizin gününüz!..
"Çok yaşa"yın ve de "siz de görün"üz.

Yazdıklarımı boşver . . . Yazıp yazıp sildiklerimi bir görsen !'


Dibe vurduğunu sanıp, bir dip daha olduğunu, sabrımı taşırınca keşfedecek insanlar var. 
Şimdi susuyorsam asaletimden felan degil! Ummadığı taşların başlarını yaracağı günü beklediğimden. 
Budur



Geçici olarak sahip olunan servet ile, mal ile kibirlenmek, çok çirkindir. Gelip geçici olan makam, mevki de üstünlük sebebi değildir. Birçok krallar, derebeyiler, Firavunlar mevki sahibiydi. Hepsi gitti. Ancak iyilerin iyiliği, kötülerin kötülüğü söylenmektedir. Kötü birinin mevkii, makamı ile övünmesi neye yarar? Akraba ve tanıdıklarının çokluğu ile üstünlük taslamak da yanlıştır. Bir kimsenin kendisi iyi değilse, bütün dünya onun akrabası olsa ne çıkar?




Aşk...
Aşk başkadır adamım
Bazen fırtınalı deniz
Bazen durgun ırmaktır
Sıkı bir poyrazdır aşk
Bazen güneşsiz sabah
Anlamsız zamansız binlerce hecedir bazen
Oturup düşüncesizce şiirler yazmaktır
Ağız dolusu tebessümler takınıp
İnadına inadına yaşamaktır...

Aşk başkadır adamım
Bazen uykusuz gece
Bazen rüyasız uyku
Adreslenmiş binlerce fotoğraftır
Hoşcakalların gölgesinde
Sevgiliyi düşünmek
Bazen onsuz kalmaktır
Uçmaktır bazen gökyüzünde kanatlanıp
İnadına inadına yaşamaktır...

Aşk bambaşkadır adamım
Gülümsemektir
Selam vermektir tanıdık tanımadık herkese
Ağaçlarla konuşup, çiçekler koklamaktır
Yolların farkedilmezliğidir bazen
Engellerin aşılmışlığı
Irakların hoş gelişidir
Bazen ışıldayan birçift göz
Bazen neden söylendiği belli olmayan
Bir çift sözdür
Haykırmaktır avaz avaz
Seviyorum diye
Hayatın zevklerini tatmaktır
İnadına inadına yaşamaktır...


İmdat Özcan