Bu Blogda Ara

19 Aralık 2012 Çarşamba

beterin beteri var....








Kelâmından geçtim..


Âh Dost ! Bir tek tebessümün yeter;
Şu ömrü avutmaya..




Kimse bilmeyecek seni.
Hiç kimse !
Ben her hecede seni okuyacağım, her şarkıda seni mırıldanacağım, her gece seni anlatacağım yıldızlara.
Kimse bilmeyecek.
Durup dururken gülümseyeceğim, kimse anlamayacak aklımdan senin geçtiğini.
Bazen sen akacak göz pınarlarımdan. " Neyin var? " diyecekler.
" Hiç " diyeceğim " Hiç bişey. "
Yanımda sen yoksan neyim olabilirki benim kocaman bi HİÇ'ten başka?



Mutlu insanların mutlulukları birbirine benzer, mutsuz insanların mutsuzluğu ise kendine özgüdür. Sevinç neredeyse kollektif bir duygudur, mutsuzluk ise genelleştirilemeyecek kadar kişisel. Bu yüzden de insanlar mutlu olduklarında anlatacak yer ararken hüzünlerini ellerinden geldiği kadar saklamaya çalışırlar...






17 Aralık 2012 Pazartesi

ben <--> biz mutlulugu


Afrika'da çalışan bir antropolog bir kabilenin çocuklarına bir oyun oynamayı önerir,
Ağacın altına koyduğu meyvalara ilk ulaşanın ödülü o meyvaları yemek olacaktır.
Onlara hadi şimdi başlayın birinci olan ödülü alacak der.
O anda bütün çocuklar el ele tutuşur,
Koşup ağacın altına beraber varırlar ve hep beraber meyvaları yemeye başlarlar.
Antropolog neden böyle yaptıklarını sorduğunda şu yanıtı verirler
Bu UBUNTU'dur. Nasıl olurda diğerleri mutsuz iken birimiz o ödülü yiyebilir ki ?
Ve UBUNTU'nun anlamını açıklarlar onların dilinde
UBUNTU ben biz olduğumuz için ben'im demekmiş..


Seviyorum diyorsan, gölge gibi güneşli günde belirip karda kışda yok olmayacaksın..; 4 mevsim yaşatacaksın aşkı!


Dün sevdiğimin doğum günüydü. Ona 5inci kez hediyesini verip yanında olma imkanını verdi bana rabbim. 
Aslına bakarsan,
Rabbe şükür bazında hediyeler vermek gerek. Onun sayesinde oldu. O çıkardı karşıma, o sevmemi istedi, içime sevgiyi verdi ve en nihayetinde iyi ve kötü günlere rağmen (herkeste olduğu gibi) 
o yolumuzu bu güne kadar birleştirdi.
Tüm hamdu senalar  yaradana

Eğer hayatınızda iyi günde kötü günde yanınızdan ayrılmayan biri varsa Allaha şükredin. Yalnızlık çok bok :(


13 Aralık 2012 Perşembe




Birine öyle bir söz söyle ki, ya yaşat ya da öldür, ama asla 
yaralı bırakma. !

<< Şems >>





Kalacak kim var ki dost tomarından, 'O' var sana daha yakın şah damarından!


12 Aralık 2012 Çarşamba


24 saati sevdiğim şeylere programladım.

Sabah  SEN 
öğlen   SEN 
akşam  SEN
gece    SEN




Sustukça birikiyor içimde kelimeler, çığlık çığlığa söyleyemediklerim. Olur ya yarına geç olabilir, 
onun için şimdi---> seni seviyorum....

11 Aralık 2012 Salı



Ego


İçimizdeki en büyük düşmandır. Onun için basit olayların hiçbir önemi yoktur. Her zaman büyük oynar ve her zaman kazanır. Hedefinde her zaman basit insanlar vardır. Elinde her zaman sizin hayatınızı kötü durumu sokacak bilgiler vardır. Ondan hiçbir şey kaçmaz! Bize göre onun tanımı; sahte kişiliktir,yani kendimiz sandığımız fakat bizle alakası olmayan tamamen farklı bir varlık. Dini kitaplarda Ego yerine Şeytan ismi kullanılır. Şimdi olayı sorularla biraz daha açıklayalım...



Ego Nedir?



Her insan doğduğunda saf ve özgür olarak doğar. Fakat bulunduğu çevreye göre bazı kişilikler kazanır. Bu kişilikler aslında bizim kendi özelliğimiz değillerdir. Toplum tarafından bize dayatılan baskılarla kabul görmüş kurallardır. Fakat belli bir süre sonra biz bunları kendimize ait bir kişilikmiş gibi algılayarak tamamen kendimizle özdeşleştiririz ve ortaya kendimizin dışında oluşan farkı bir kişi oluşur. Bu kişiliğin adı Ego dur. Ego bizim kontrolümüzden her zaman çıkar çünkü onu biz yaratmadık. O toplumun bize yansıttığı olaylarla doğdu ve Farkındalığımızı kazanmadan onu yenmemiz imkansızdır. Ego bizim yerimize kararlar verir, düşünür ve ilişkiler kurar. O kadar karmaşık bir durumdur ki,biz bunun farkına varamayız ve bu olayları kendi bilincimizle yaptığımızı düşünürüz.


Örneğin;Türkiye de doğan bir çocuk,tamamen Türk Kültürünün etkisiyle kişiliğini belirler. Bu yüzden sevdiği kızın daha önceden başkasıyla öpüşmesi onun için sıkıntı yaratacak hatta ilişkisini etkileyecektir. Fakat aynı kişi Avrupada doğmuş olsaydı,bu durum ona normal gelecek ve ilişkisinde hiçbir sorun olmayacaktı. Bu örnekte anlatıldığı gibi,Ego her zaman bizim özümüz dışında ve çevrenin etkisiyle hareket eder. Ve amacı her zaman bizi zarar vermektir. Yukarıda durumla karşılaşan, ve egosunu kontrol edebilen bir insan bu olaylar karşısında her zaman mantığını kullanır ve egoya düşünme şansı vermez. Olaya ahlak açısında bakar ve mantığını kullanır fakat Egonun kurallarını uygulamaz!


Hangisi Gerçek Kişiliğiniz?

Bir masada oturuyorsunuz, karşınızda babanız,sevgiliniz ve arkadaşınız oturuyor. Yemek yiyorsunuz ve yemek sırasında sohbet ortamı oluşuyor. Şimdi kendinizi iyi inceleyiniz, 3 tane kişiliğe bürüneceksiniz ve bunlardan hiçbirisi aslında kendiniz değil! Babanızla konuştuğunuz vakit

konuşmalarınız biraz daha değişecek fakat arkadaşınızla konuşurken dahada farklı bir kişilikle konuşacaksınız ve sevgilinizle konuşurken de tamamen farklı bir kişilik daha! Peki gerçek kişiliğiniz nerede? Siz kimsiniz? Bu 3 adet sahte kişilik nasıl oluşuyor?


Kontrol Altındayız!

Egomuz bizi kontrolüne aldı ve istediği şekilde kullanıyor. Kendi özümüzü kaybettik ve sahte kişiliklerle kendimizden tamamen uzaklaştık. Şimdiki görüntümüz fiziksel olarak bizi yansıtabilir, peki ruhsal olarak o kişi kendimiz miyiz? Yoksa kültürler,alışkanlıklar ve çevrenin bize katmış olduğu özelliklerle tamamen belli bir kalıba mı girdik.
Çevrenizi izleyin,herkes kendi kişiliğinin dışında hareket ediyor. Ego herkese bulaştı ve hızlıca yayılıyor. Kimse kendisi değil ve bu durumun farkında değiller. Ego durumu gülerek izliyor ve hızlıca genişliyor. Negatif güçler dünyanın her yerinde artık bulunuyor. Ve en büyük güçleri tabi ki ego...



Onun İstediği Senaryo Oynar!

Ego kontrolü ele aldıktan sonra istediği şekilde bizi yönetebilir. Bizim bu durumu anlamamız neredeyse imkansızdır. Sürekli olarak onun istediklerini yaparız,bu yüzden hep üzüntü ve acı olur. Çünkü mutlu olmamızı istemez,sadece bizden üzüntü bekler. Bu sayede Negatif enerji dünyaya yayılır ve çevremizde etkilenir. En basit örnekle; Sevdiğimiz bir kişinin başına kötü bir olay gelirse onunla birlikte bizde üzülürüz. Yani ufak bir negatif güç,milyonlarca kişiyi etkileyebilir. Olayı örneklerle anlatalım; Sevdiğiniz bir kız var, çok havalı bir kız ve bu kızı sizin ayarlamanız pek mümkün görünmüyor. Böyle bir durumda tamamen kızın hoşuna gidebilecek olan bir kişiliğe bürünüyorsunuz ve kendimizi tamamen farklı bir şekilde tanıtarak yakınlaşmaya çalışıyorsunuz. Bu yakınlaşmayı Başarıp sevgili oldunuz diyelim fakat unuttuğunuz bir nokta var. Sevginin gücü Ego dan fazladır! Ego tamamen devre dışı olur ve gerçek kişiliğiniz ortaya çıkar ve ilişkiniz hemen bozulur. Çünkü siz kız'a tamamen farklı bir kişilikle yakınlaşmıştınız fakat işin içine sevgi girdi ve Ego piyasadan çekildi. Sonra ne olur? Sizin ilişkiniz bozulur bozulmaz Ego yine devreye girer, ve sizin üzülmeniz için milyonlarca neden sayabilir. Kafanızı karıştırır, senaryolar üretir ve sizin üzülmeniz için sürekli karşınıza kanıtlar sunar. Egonun elinde eğer bir koz varsa, bilin ki o koz'u oynayacaktır.


Egonun En Büyük Hazinesi
“Acı, pişmanlık, nefret ve intikam! Bu duyguları sana kim öğretti? Baksana arkana, o gülen adam kim! Sırı duymadın mı? Halen mi değişen Bir şey yok... Gözünü kapat ve o içindeki adama ondan akıllı olduğunu söyle. Sana daha da fazlasınımı gönderiyor? Gülmeye devam et; Çünkü yenilen birisi asla gülmez! Sadece farkındayım, yıkılmadım der!” ECRAİL


Ego boş durmaz, onun için boşa geçen zaman yoktur. Sürekli olarak bizim üzülmemizi bekler. Bu yüzden en yüzük hazinesi pişmanlıklardır. Geçmişte olmuş biten olayları her zaman aklımıza gelmesini sağlar ve bizim olaylar karşısındaki tepkimizi bekler. Eğer üzülmezsek dahada ileri gider, kanıtlar sunar ve olaylarla desteklemeye çalışır. Onun Başarısı bizim pişmanlık duymamız olacaktır. Bunun için her şeyi yapar. Hiç olmadık yerde aklımıza bir şey getirir ve uzaktan sırıtarak bizi izler. Oyuna geliriz fakat farkına varamayız. O kadar etkilidir ki, onun düşüncelerini kendi düşüncemiz sanarız ve onun düşünceleriyle hayatımıza yön veririz. Senaryoyu o yazar. Onun kuralları işler ve mutlu olmamız onun keyfine kalmıştır. Bazı durumlarda yaşadığımızmutluluk ise Vezire çıkacak olan piyonun, feda ettiği fili yerken duyulan mutluluk dan farkı yoktur..


Düşünelim geçmişimizi; O kadar büyük acılar var ki, her gün bunları düşünerek bile hayatımızı bitirebiliriz. Ama faydası ne? Bize ne çıkar sağlayacak? Hiçbir faydası yok. Sadece üzüntü ve hayal kırıklıkları. Peki biz ne diye geçmişi düşünüyoruz ki? İşte Ego burada bize bir gülücük gönderiyor. O bizim mutlu olmamızı istemiyor! O bizim geçmişten üzüntü duymamızı bu sayede beynimizi tamamen ele geçirmek istiyor. Zayıf ve çaresiz bir insan her zaman kolay teslim olur. Ego bu durumu biliyor. Geçmişi sürekli kullanıyor. Fakat biz, geçmişten üzüntü duymayı bırakırsak ve geçmişteki olayların bize hayat tecrübesi kazandırdığına ve bazı şeylerimi anlamamız da fayda sağladığını düşünürsek işte o zaman Ego kontrolü kaybedecektir. Çünkü siz artık özünüze dönüyorsunuz ve mantığınız devreye giriyor. Geçmişteki olaylara üzülerek fayda sağlayamıyazağınızı gördünüz. Mantığınız Egoyu bastırıyor. Ve içinizde bir rahatlama ve huzur hissediyorsunuz. Kendimizi üzmenin hiçbir mantığı olmadığını biliyorsunuz. Yaşam kısa, dünyada o kadar çok üzülecek şey var ki! Fakat bizim bu kadar zamanımız yok. Bizim amacımız geleceğe şekil vermek ve daha iyi bir yaşam için hazırlanmak. Ancak bu şekilde bir şeyleri düzenleyebiliyoruz. Farkına varın! Ego size gülüyor! Yem olmak istiyorsanız, bu sizin seçiminizde...

Bazen düşünüyoruz;Hayatın Amacı nedir? Niçin yaşıyoruz, biz niçin varız, öldükten sonra ne olacak? İşte tüm bu sorularının cevaplarını bu kitapda keşfetmenin olgunluğuna ulaşacağınızı düşünüyorum. Sadece olaylara dışarıdan bakın, ve mantığınızı kullanın. Emin olun başaracaksınız.


Tüm olayı baştan özetleyelim. Ego denilen bir varlık var ve bu varlık aslında bizden beslenen, fakat bize alakası olmayan bir varlık. O varlıkla, kendimizi sürekli karıştırıyoruz. Yani o kişiyi kendimiz sanıyoruz çünkü toplumdayken sürekli o varlığa bürünerek hareket ediyoruz, bu yüzden kendi özümüze bir türlü ulaşamıyoruz. Çevrenin etkisiyle o varlık sürekli güçleniyor. Maddi çıkarlar, kişisel faydalar gibi durumlar la o varlığa sürekli kapılarımızı açıyoruz. O kadar kontrolü sağlıyor ki, kendimizi o sanıyoruz. Dünyadaki herkes Egoya sürekli başvurduğundan herkes kendi özünden uzaklaşıyor. Ve toplumda sahte kişilikler meydana geliyor. Bu varlıklar ülkeleri yönetiyor, öğretmenlikler yapıyor hatta dini liderlikler yapıyorlar. Böyle bir toplumda barış ve huzur beklemek saçmalık olur. Saten göründüğü gibi huzur ve barış saten yok...




Egoyu Kullanma Sanatı

Egoyu kullanmak,bu dünyada Cenneti yaşamak için en büyük güçtür. Fakat egoyu nasıl kullanacağız? İşte burası çok önemli. Öncelikle şunu çok iyi biliyoruz ki; Sinirlenmek Egonun kozlarından biriydi fakat biz eğer Egomuzu yönetebilirsek bunda fayda sağlayabiliriz. Üniversitesi sınavına hazırlanan birisi eğer hırs yapıp sürekli ders çalışırsa elbet de Başarısını artıracaktır. Veya İş yerinde belli mevkilere gelmek isteyen birisi bu durumu kullanarak başarı sağlayabilir. Ama hiç olmadık yerde sinirlenen birisi elbet de Egonun kontrolü altına girecektir. Burada önemli olan Egonun nerede ve ne zaman kullanacağımızı bilmektir. Eğer Egoyu başarı için kullanabilirsek , bize çok fayda sağlayabilir. Egoyu hayatımızın birçok bölümünde kullanabiliriz. Fakat kontrolü Egoya teslim etmeden bunu yapmalıyız aksi takdirde tamamen Egonun kontrolü altına gireriz. Burada en zor olan, hangi kişiliğimizin Ego olup olmadığını bilmektir. Yani bir olay karşısında sergilediğimiz davranışlar, bizim gerçek kişiliğimiz mi? Yoksa Egonun bizim üzerimizdeki hakimiyeti mi? İşte bu ince çizgiyi anlamak en zor olan taraftır. Çünkü yıllarca Egomuzla beraber yaşadık. O bizim yerimize düşündü, kararlar aldı ve onu kendimiz sandık. Şimdi ise Egoyla kendimiz arasında farkı çözmeye çalışıyoruz. Bu durumda Ego bizi yanıltmak için daha çok devreye girecektir. Aklımızı karıştıracak ve gerçek düşüncelerimizi saklayacaktır. Çünkü o özümüze dönmemizi istemiyor. O hakimiyet kurmak istiyor, tüm kontrolü ele geçirmek istiyor. Şimdi biz köleyiz, o kral konumunda. O ne derse onu yapıyoruz, çünkü onu kendimiz sanıyoruz. Fakat onun kim olduğunu anladığımızda sadece onu başarı için kullanacağız. Yani işimize geldiği gibi onu ortaya çıkarıp sonra tekrardan ondan uzaklaşacağız.


Çok sinirli olduğunuz bir zamanda aynanın karşısına geçin. Kendinizi izleyin, acaba o kişi siz misiniz? Dikkatli baktığınızda Egoyu göreceksiniz. O kişinin sizle alakası yok, o tamamen beyninize sızmış olan sahte bir kişilik. Sizin sinirlendirmek için gerekli olan yapıyı hazırlamış ve sizi sinirlendirmeyi başarmış. O durumda kendinize bakarak gülün, ve seni tanıyorum Ego diye seslenin. Egoya durumun farkında olduğunuzu söyleyin. Sizden uzaklaşacaktır. Onun amacı sizi sinirlendirip, üzüntü duymanızı beklemekti. Fakat meydan okumayla karşılaştı. Eğer siz onun farkıydaysanız, onun sizi yenecek kadar gücü yoktur. Hemen ortadan kaybolacaktır. O zaman mantığınız devreye girecek ve boştan yere sinirlendiğinizi anlayacaksınız.


Egonun boş durmayacağını daha önceden de söylemiştik ve siz bu yazıları okuduğunuz için dahada gücünü artıracaktır çünkü Egoyu tanıdınız ve kolay kolay beni kimse üzemez diye düşünmeye başladınız bile. Yazının etkisini içinizde hissediyorsunuz ve Ego yavaş yavaş sizden çekilmeye başladı. Ama halen son kozlarını oynamadı! İşte bu süreç en tehlikeli durumdur. Artık Ego sizin hayatını kötüleştirmek için daha da çalışacaktır. Eğer bu sınavı verebilirseniz, tüm kontrol sizde olacak sadece gerekli olan durumlarda Egoyu kullanacaksınız.


Düşüncelerinizi izleyin ve size hangi görüntüleri izlettirdiğine dikkat edin. Durup dururken aklınızdan sürekli bir şeyler geçiyor ve aslında bunları siz düşünmüyorsunuz. Fakat size bunları gösterten kim? Siz düşünmediğiniz halde nasıl oluyor da bu görüntüler oluşuyor? Cevap Ego da saklı...


Ego sürekli olarak size görüntüler sunuyor ve beyninizi test ediyor. Oluşan görüntülere verdiğiniz tepkiyi hesap ediyor ve görüntüyü sürekli aklınıza getirmek için hafızasına alıyor. Ve bunları yaparken sizin beyninizi kullanıyor! Söyle düşünün; Geçmişte yaşanan bir olay var, sizin çok üzülmüş olduğunuz bir olay, fakat hiçbir neden yokken birden o olayı hatırlıyorsunuz ve üzülüyorsunuz. İşte Ego bu yüzden sürekli olarak beyninizde düşünceleri dolandırıyor. Çünkü siz o görüntüler içinden canınızı sıkacak olan sahneyi görüp üzülüyorsunuz. Ego bu sayede amacına ulaşmış oluyor. Bu kadar basit bir durum. Bizim yapmamız gereken sadece Egonun kazanmasını engellemek ve bu sayede ömür boyu mutlu olacağız. İlk başlarda zor olabilir. Başkasının ağladığını gülmek kolay Bir şey değil fakat bizde basit insanlar değiliz. Diğer insanlar hasta, bunu başaramayabilirler veya bu yazılanlar saçma gelebilir. Çünkü onların Egosu onların böyle düşünmesini istemiyor, onlar tamamen Egonun kontrolü altında yaşamlarını sürdürmeye mahkumlar. Fakat halen Ego bizi teslim alamadı. Ona meydan okumaya başladık. Egonun bizi teslim aldığını düşündüğümüz zamanlar da bile ona durumdan haberdar olduğumuzu söylemeye başladık. Düşünün bir kere, düşman sizin sınırlarınıza gizlice girmeye çalışıyor fakat siz düşmana durumun farkında olduğunuzu söylüyorsunuz. Düşman tedirgin olacak ve o planını değiştirmek zorunda kalacaktır ve her defasında düşmana bu şekilde uyarılar verirseniz düşman teslim olmak zorunda kalacaktır. Hayat da bu şekildedir. Ego her zaman yaşantınızda olacaktır. Onu tamamen silmek imkansızdır. Çünkü Ego olmadan yaşamak imkansızdır. Fakat onu nerede kullanacağımızı bilmek bizim için çok büyük avantaj sağlayacaktır. Egodan nasıl kurtulacağımız Farkındalık da ayrıntılı olarak anlatılacaktır.



Farkındalık


Bu yazıyı okurken, birden durun ve kendinizi düşünün. Şu anda ne yapıyorsunuz? Bu yazıyı mı okuyorsunuz? Aslında tam olarak bu yazıyı okumuyorsunuz, aklınızdan binlerce düşünce geçiyor ve tam olarak yazıya kendinizi veremiyorsunuz. Beyniniz sadece bu yazı için çalışamıyor çünkü halen egonuz devrede ve kitap okumanın farkındalığını yakalayamıyorsunuz. Bu yüzden öncelikle beyninizi boşaltmaya çalışın, sadece kitabı okumayı düşünün. Egoyu devre dışı bırakın, ona durumların farkında olduğunuzu içinizden söyleyin. Daha sonra kitabı okumaya yönelin.


Farkındalık; Yaptığınız olay dışında, hiçbir şey düşünmemektir. Yani, yemek yiyorsanız sadece yemek yemeyi düşününün. Su içiyorsanız sadece su içmenin tadını alın. Sevgilinizle beraberseniz sadece bu mutluluğa odaklanın. Basit gibi mi görünüyor? Dünya üzerinde bunu yapabilen insan sayısı %1'in bile altında. Çünkü Ego son sürat çalışıyor.


Daha önceki yazılarımda Egonun tanımını yapmıştım ve onun ne kadar güçlü olduğunu defalarca dile getirdim. Bu seferde Farkındalık konusun da Ego karşımıza çıkacak. Ego sadece durup dururken bizi üzmekle yetinmeyecek aynı zaman da mutlu zamanlarımızda da karşımıza çıkarak. O anki mutluluğumuzu görmemizi engelleyecek fakat biz bu durumların farkına varabilirsek işte o zaman Farkındalığımızı kazanacağız. Farkındalığı başaran İnsanlar arasında Mevlana, Yunus Emre, Pir Sultan Abdal, Nietzsche, Einstein gibi çok büyük insanlar var. Bunların dışında binlerce insan var. Fakat bu sayı dünya nüfusunun çok altında. Farkındalığı anlatırken özlü sözlere, hikayelere ve büyük düşünürlerin yazılarını da yer vereceğim. Şunu unutmayın ki her şey zihinde bitiyor. Bu dünya da iyi veya kötü diye birşey yok. İyiyi ve kötüyü biz belirliyoruz. Bizim için iyi olan başkası için kötü olabilir. Her şey zihnimizin yorumu. Ve her düşüncemiz dünyaya bir enerji yayıyor. Hayatımızı biz şekillendiriyoruz. Mutlu olmamız bizim elimizde, egoyu yenmemiz bizim elimizde. Sadece durumların farkına varabilmeliyiz...



Oyun


Yolda yürürken karşınızdan gelen birisi size omuz atıyor. Ve arkanızı dönüp ona baktığınızda sizin ona söyleyeceğiniz kelimeleri beklermiş gibi durduğunu görüyorsunuz. Yani size rahatsız etmek istiyor, siz ona ne söylerseniz söyleyin kesin yanınıza gelip dövüşmek için uğraşacaktır. İşte Ego burada devreye girecektir. Hemen sizi sinirlendirecek ve o durumda dövüşmeniz için gerekli her türlü ortamı hazırlayacaktır. Fakat siz arkanızı dönüp, “kardeş pardon” deyip geçerseniz işte o zaman Ego uzaklaşacaktır. Çünkü Ego sizden dövüşmenizi bekliyordu. Fakat siz sanki suç sizdeymiş gibi arkanızı dönüp Pardon dediniz. Karşıdaki kişinin sizin hakkında ne düşündüğünün hiçbir önemi yok. Sizi korkak olarak görebilir veya sizle dalgada geçebilir. Bunun hiçbir önemi yok. O kişi hasta, o kişinin kurtuluşu yok fakat siz gelişiyorsunuz. O kişi sizi asla anlayacak durumu gelemeyecektir. İsteseydiniz size omuz atan kişiyi dövebilirdiniz de! Ama bunu yapmadınız, sadece Pardon deyip geçtiniz. Bununla ilgili bir hikayeyi anlatalım;



Dünyaca ünlü Boksör Muhammed Ali, sahilde yürüyüş yaptığı sırada dikkatini bir bayan çekiyor. Bayanın etrafında toplanan 3-4 kişi, kadını rahatsız ediyor. Bayan çaresiz şekilde hiçbir yere kıpırdayamıyor. Boksör; kadının yanına gelip bir sorun olup olmadığını soruyor. Kadının çevresindeki erkekler bir sorun olmadığını ve Muhammed Aliye gitmesini söylüyorlar. Muhammed Ali çok rahat bir şekilde 3-4 kişiyi dövebileceğini biliyor. Dünya şampiyonu olmasından 2 ay sonra gerçekleşiyor bu olay ve halen formunda olduğunu biliyor. Karşısındakiler onun Muhammed Ali olduğunu bilseler zaten muhabbete bile girmeden uzaklaşacaklar fakat farkında değiller. Peki ne mi yapıyor Muhammed Ali? Veya siz olsanız ne yapardınız? Büyük ihtimalle 3-4 kişiyi orada paketleyip hakkettikleri dersi verirdik diye düşünüyorsunuzdur fakat Muhammed Ali öyle yapmadı. Kadının etrafındaki erkeklerden birini yanına çağırıp, kimliğini gösterdi. Kimliği gören kişi, özür dileyerek diğer arkadaşlarıyla beraber uzaklaştı. İşte Ego bu oyunda da kazanamadı. Farkındalığı kazanmak hem kendimiz için hemde toplum için büyük bir şans. Büyük bir onur. Böyle büyük bir olgunluğa erişmek elbet de kolay olmayacaktır.


9 Aralık 2012 Pazar

Ne yani..?

Sana illede 'seni seviyorum' mu 


demeliydim..?

'Hava çok soğuk, kalın giyin,


 üşüme' demem yetmez miydi..?













Sana verebileceğim bir şeyim yok aslında..


Çay var içersen,



ben var seversen....




7 Aralık 2012 Cuma

e voilà



Kızdığında, küstüğünde bile seni düşünen bir 

sevenin olması ne güzeldir..!






Zor Sevdiğimden

Niye gidemiyorum biliyor musun
Çünkü emek verdiysen zor
Meydan okuma öyle hemen
Dur neden diye sor

Niye susuyorum anlıyor musun
Çünkü anlattıkça zor
Bükme dudağını hemen otur o zam​an
Hesabını sor

Çok sevdiğimden değil zor sevdiğimden
İyi günde burdasın
Dar günde yoksun neden

Güler ömür ağlar ömür
Farkında olmayız geçer ömür

Çok sevdiğimden değil zor sevdiğimden
İyi günde burdasın
Dar günde yoksun neden



6 Aralık 2012 Perşembe





Dünya hayatında hep kötülük işleyen bir adamı ölünce
cehennem kapısında bir melek karşıladı. Melek adama
şöyle seslendi:
"Hayatta iken tek bir Gün bile birisine
iyilik yaptıysan buraya girmeyeceksin. "


Günahkar adam uzun süre düşündükten sonra,
bir keresinde ormanda gördüğü örümceği hatırladı.
Balta girmemiş ormanda yürürken önüne bir örümcek ağı çıkmıştı. Adam ağı bozmamak ve örümceği ezmemek için o gün yolunu değiştirmişti.
Heyecan içinde o günü meleğe anlattı. Melek adama gülümsedi ve ardından elini şaklattı.
Gökten bir örümcek ağı inmişti.
Adam bu ağa tutunarak cennete girebilecekti.
Adam neşe içinde ağa tırmanırken cehennemden bazıları da
bu ağa tutunarak cennete gitmeye çalıştılar.
Ama adam ağın o kadar çok insanı taşımayacağından
korkarak onları itmeye başladı.
Tam o sırada ağ gerçekten koptu ve diğerleri ile
birlikte adam da cehenneme düştü.
"Yazık" dedi melek.
"Bencilliğin, hayatında işlediğin tek iyiyi de kötülüğe döndürdü.O insanlara şefkat gösterebilseydin eğer,
ağın herkesi taşıyabileceğini de görecektin."

Unutmayın !!!

Bir mum, diğer mumu tutuşturmakla ışığından bir şey kaybetmez....





:(                                                                                                                                                           ):
:)       


Yolun bitimine kadar gelmeleri şart değil. 
Herkesin gidebileceği bir yol vardır. 
Sen yeter ki, kendin kalabilmeyi becer. 
Çünkü kendinden başka kimseye mecbur değilsin. 
Zorlama kendini, bırak yanındaki seni mutlu ettiği sürece seninle gelsin..
Sen istemediğin sürece, hiçbir şey için ödün vermemelisin. 
Çünkü uğruna fedakarlık yaptığın kişi, yarın seni unutabilir.
Ve unutma;
Aynı dili konuşanlar değil aynı duyguyu paylaşanlar anlaşabilir..








Gerçek şu ki; saat 02:02 olduğunda kimse seni düşünmüyor, 
şifreleri 123456 yapan insan hala yaşıyor, 
noel baba yok,
 tam karşıya geçerken kırmızı yanacak,
 istediğini alsanda aklın alamadığında kalacak,
 az kalan yemek daha lezzetlidir,
 pastayı kesen pasta yiyemez,
 gece tırnak kesersen ömrün kısalmaz
 ve sakın kendini başka dünyadan zannedip triplere girmeye kalkma!
 üzgünüm ki pizzanın ambulanstan önce geldiği bir ülkenin 
en sıradan vatandaşlarından birisin sende.. 
Hayat böyle işte. 
O bakımdan diyeceğim o dur ki; 
Başımız toprak, sonumuz toprak... 
Mühim olan, çamurlaşmadan yaşamak..


onun bir ömür seninle olabileceğini hayal edebilmektir; aşk.



Yürek meselesi.... 
ayakkabı köselesi değil .... 












mutlu son diye bir şey olmaz.... 
sonlar hep acı verir insana...


Allah sonumuzu hayır eylesin.


"Nasıl bilirdiniz" sorusu sorulana kadar bir yürek nasip etsin rabbim sol yanınıza      



 

5 Aralık 2012 Çarşamba





Süslü vaatlerim yok benim..
Ne hiç ayrılmayacaz diyebilirim, ne de hep seveceğim seni..
Ama şuan nefes almamı anlamlı kılan sensin, yetmez mi ?














4 Aralık 2012 Salı

ne malum ?




Eskiden insanların iki çift pantolonu vardı. Yırtıldığında anneler yada terziler yama yapardı üstüne. Bir çift günlük bir çift bayramlık ayakkabıları vardı, bir yeri patladığında kunduraya götürüp bir süre daha dayanıklı olması için tamir edilirdi. Çocukların tahtadan yapılmış birer oyuncağı, paramparça olana kadar onunla oynardı veletler. 
Ama herşeyin değeri bilinirdi. Temiz, nezih kullanırdı insanlar giysilerini ve eşyalarını. Daha uzun zaman dayanıklı olması için değer verilir, göz nuru gibi bakılırdı.




Bu zamanda hiç bir şeye gerektiği gibi değer verilmiyor. Eskimeden bıktık diye atıp yenisini alıyoruz. Korkarım aynısı ilişkiler ve evlilikler için de geçerli... 

Halbuki yeni alacağınız elinizdekinden daha iyi ve daha değerli olacağı ne malum ????!!!!






3 Aralık 2012 Pazartesi




Söylediğinin arkasında duramadın bari arkasına gizlenme









bitti bitiyor.. gitti gidiyor



"Hayatım boyunca vazgeçtiklerimi görsen, şansını bu kadar zorlamazdın." 

-La Edri





yayaa daha ne kadar acıya dayanır ki bu yürek... bekleyen derviş beklemekten gebermiş!!

amaaaaan hayat 7in bitirdin beni. bitse de gitsek!







ZAMAN KİMSEYİ BEKLEMEZ :)))

Uzun bir süre güzel hayat başlamak üzere diye düşündüm. Gerçek güzel hayat!
Ama hep bir engel daha vardı önde. Öncelikle yapılması gereken bir şey, bitmemiş bir iş, tamamlanması gereken bir hizmet, ödenecek bir borç...
Hemen sonra güzel hayat başlayacak. Sonunda uyandım ki, hayat zaten bu engellerdi. Bu perspektif, mutluluk için bir yol olmadığını, bilakis mutluluğun kendisinin asıl yol olduğunu görmeme yardımcı oldu.

Öyleyse yaşanan her anın keyfini çıkarmalı, ve bu anlar, paylaşılacak özel biri ile geçirildiğinde daha da çok keyfi hissedilmeli.
Zamanın kimseyi beklemediğini unutmamak lazım.
Öyleyse; okulun bitmesini, okula gitmeyi, on kilo vermeyi, 6 kilo almayı, çocuk sahibi olmayı, çocukların büyüyüp evden ayrılmalarını, işe başlamayı, emekli olmayı, evlenmeyi, boşanmayı,
Cuma akşamını, Cumartesi sabahını, yeni araba-ev almayı, yeni araba ve evin borcunun bitmesini, baharı, yazı, sonbaharı, kışı, ayın birini, onbeşini, şarkinizin radyoda çıkmasını, ölmeyi, yeniden doğmayı beklemeyin daha fazla mutlu olmak için.

Mutluluk bir hedef değil yoldur.
Paraya ihtiyacınız yokmuş gibi calışın,
Hiç incitilmemiş gibi sevin,
Kimse seyretmiyormuş gibi dans edin.....

ALFRED D. SOUZA






TÜRK ERKEĞİ BİR KADINDA NELER ARAR?


Düşüncelerinizde kararlı olun
Kısacık bir zaman dilimine onca şeyi sığdırmaya çalışan günümüz erkekleri, yüzüne donuk bir şekilde saniyelerce bakan, kararsız kadınlara fazla katlanamıyor. İkna edici olmanız beklenmiyor aslında sizden. Sadece, fikriniz sorulduğunda gerçekten ne hissediyorsanız onu söylemeniz ve kendinizi rahatça ifade etmeniz, tek istenen! ‘En kötü karar, kararsızlıktır’ derler ya hep, pek çok günümüz erkeğine göre de en etkileyici kadınlar biraz da ‘en hızlı karar verenler.'

Eğlenceli olun
Günümüz erkekleri karşılarındaki kadınlarda mizah yeteneği arıyor, onlardan güleryüz bekliyor. Erkekler gülmeye bayılır! Bir erkeğin üzerindeki gerginliği atmak için kullandığı ilk yöntem, bolca gülmek, kahkaha atmaktır. Esprilerine gülen bir kadınlara da ‘ayrı bir önem’ verirler. Yaptığı saçma sapan esprilere gülmek zorunda değilsiniz tabii, ama bunu da aklınızdan çıkarmayın. Ayrıca, ‘kendiyle dalga geçebilen’ kadınlar, adeta zor kadın olmadıklarını ispatlarcasına, günümüz erkeklerinin biraz daha hoşuna gitmekte.

Bol bol konuşun, gülün
Utangaç tavırlar, erkeklerin çoğunlukla ilgisini çeker! Fakat, yeni başlayan günümüz ilişkilerinde utangaçlık bir yere kadar artı puan getirebilir. Günümüz erkekleri, özgüven sahibi ve rekabetçi kadınlardan eskisine göre daha fazla hoşlanıyor! Yeni tanıştığınız bu erkekle bazen konuşacak bir şeyler bulamayabilirsiniz, bu çok normal. Böylesi anlarda sanki özgüveniniz azalmış gibi hissetmeyin. Saçma olmadıkça gündemdeki konulardan, popüler mevzulardan bahsedebilirsiniz. Yeter ki sizi konuşmayı sevmeyen, utangaç, kendine güvenmeyen biri olarak algılamasın.

Onu çok aramayın
Hiçbir erkek sizinle sürekli ilgilenmek istemez! Sizi tahmin ettiğinizden de çok seviyor olabilir, ama başka yerlerde olmaya ve başka kişilerle zaman geçirmeye muhtemelen sizden çok daha fazla ihtiyacı vardır. Günümüz erkekleri bağımsızlıklarına çok daha düşkün oluyorlar! Sizden uzak olduğunda kendinizi ne kadar rahat hisseder, onu ‘her dakika’ aramazsanız, size bağlanacağı varsa, zaten bağlanacaktır! Ona muhtaç olduğunuzu hissetmemesi önemli...





yada istediğiniz gibi olun, nasıl olsa, napsanız yaranamıyorsunuz 











iLGİSİZLİGİN
 ARDINDAN
 SOĞUKLUK
 GİRİNCE,
 GERİYE
 MECBURİYET
 KALIR...




Hepimizin başı sağ olsun.....







Eğer bir kadın hâla kalbini kıran adamın peşinden gidiyorsa,
bilin ki
O kadın, dünyanın en salak kadınıdır..!!!
gönlünüzce yepyeni bir hafta olsun canlar......













Özleyeceksin Efem . . ! Hemde paşa paşa özleyeceksin. . !

Kıskanıyordu , Bağırıyordu , Sövüyordu ,
Küsüyordu Ama ; Hep ' Seviyordu ' Diyeceksin . . ! 









EVLİLER 1 DEFA , BEKARLAR 2 DEFA OKUSUNLAR..!!

BAYAN: Alo, hayatım neredesin?
ERKEK: Arabayı servise götürdüm.
BAYAN: Yine mi? Daha geçen gün götürmedin mi? Senin de bir ayağın serviste. Varsa yoksa araban.
ERKEK: Senin de bir ayağın alışv

eriş merkezinde varsa yoksa! evin.

Evet, erkekler arabalarına, kadınlar evlerine itina gösterir.


Öyle erkekler vardır ki arabasının sesini dinler. "Acaba bu ses nereden geliyor? Egzoz mu patladı? Frenler mi boşaldı?
Motorun yağı mı bitti? Lastikler mi eskidi? Bu arabanın bu­rası neden çizilmiş?" der dururlar.

Kadınlar, "Ay bu halının burasına ne dökülmüş? Bu ma­sa neden eskimiş? Bu perdeler niye yıpranmış? yenısını alayımmı.

Eve iyi bir bakım yapmak gerek. Mutfak masraflarını kısarak evin eşya­larını değiştireyim" diye hesap yaparlar...

Peki, ama kaç erkek ve kadın "EVLİLİĞİM NASIL GİDİYOR?" diye düşünür?

Arabasının aksi sesini dinleyen erkek, eşinin çıkardığı ufak tefek seslere kulak verip "Hanımdan bu ses neden çıkı­yor? Bir yanlış mı yapıyorum? Evi mi ihmal ediyorum? Sev­gimi mi belli etmiyorum? İlgim mi azaldı? Ondaki bu mem­nuniyetsizliği gidereyim" diyor mu?
Arabasını bakıma aldı­ğı gibi evliliğini bakıma alıyor mu? Ülfet denilen, sevgiyi yu­tan canavarı Öldürüyor mu?

Eşinin mutluluğu için davranış­larında değişiklik yapıyor mu? Yoksa hep eşinden gelen cı­zırtılara "Şu cızırtıyı kes" demekle mi yetiniyor?
Tek görevinin para kazanmak olduğunu düşünüp sonra da eve gelip TV'nin karşısında çayını, kahvesini yudumlaya­rak eşinin ve çocuklarının bütün sıkıntılarına kulağını mı tı­kıyor?

Eşiyle iki çift laf etmeden koltukta uyuya mı kalıyor? Çalışma odasına çekilip "Beni rahatsız etmeyin" diye hobileriyle mi ilgileniyor?

Peki, ya hanımlar? Evini temiz tutmak için gösterdiği özeni eşinin gönlünü hoş tutmak için gösteriyor mu? Yerde­ki bir kırıntıyı hemen alıp çöpe attığı gibi eşinin kalbine attığı küçük bir sıkıntı tohumunu nisyan toprağına atıp çürütüyor mu?
Yoksa onu günlerce kalbinde saklayıp sık sık eşinin önüne serip "Filan zaman sen benim kalbime böyle bir kin tohumu atmıştın" mı diyor?
Kendini tamamen koyuverip "Boş ver, nasıl olsa alan aldı satan sattı" veya "Beni beğenen beğendi. Artık beğenilmeye gerek yok" mu diyor?
Tek görevini ev temizleyip yemek ya­pıp çocuklarla ilgilenmek olarak mı görüyor? Akşam yorgun olarak eve gelen eşiyle ilgilenmek yerine takip ettiği dizilerin karşısında taş mı kesiliyor?

Sanırım her erkek, arabasına, her kadın da evine göster­diği itinayı eşine gösterse bütün evlilikler ilk günkü gibi mutluluğunu sürdürerek canlılığını korur.

KISACA EVLİLİK ÖZEN İLGİ FEDAKARLIK İSTER
RABBİM HER İKİ DÜNYADA HEPİMİZE  MUTLULUKLAR VERSİN..

vaz-geç-tim avaz avaz vazgeç....sende




- Varsın Olmasın Gelinlik, Damatlık, Düğünümüz... 
Ben Seni Ahiret İçin Sevdim, Yeter ki Çözülmesin KÖRDÜĞÜM'ümüz...


resim yok
video yok
hepsi bu kadar......




2 Aralık 2012 Pazar



"Sen ne kadar kalsan da, geliyorsun benimle. Ben ne kadar gitsem de, kalıyorum seninle." (Shakespeare)








Yakışıklı erkege sadece bakarım,Ruhu yakışıklı Adamı ölesiye severim!






offff kafam çok karışık, aklımı bulamıyorum ... :o


Inşallah







Ağlara Takılan Dua...

- Merhaba delikanlı!. dedi. Bu gün deniz çok harika değil mi?
Küçük çocuk başını çevirmeden;
- Ama rüzgârlı dedi. Topum denize düşünce sürükleyip götürdü.

Adam çocuğun yanına oturup:
- Eğer biraz genç olsaydım yüzüp onu alırdım!. dedi. Ama şimdi adım bile atamıyorum.
Küçük çocuk ona cevap vermedi. Ve kıyıdan uzaklaşan topunu daha iyi görebilmek için hemen yanındaki tümseğe çıktı.
Yaşlı adam sakin bir ses tonuyla:
- Ümidini hiçbir zaman kaybetme!. dedi. Bence dua etsen çok iyi olur.
Çocuk büyük bir sevinçle:
- Dua etsem topum geri gelir mi? diye sordu. Denize düştüğü yeri bilir mi?
- Allah isterse eğer ona öğretir!. dedi ihtiyar. Topun geri gelmese de duaların sevabı sana yeter.
Küçük çocuk yaşlı adamın sözlerini biraz düşündükten sonra her okuduğunda dedesinden bahşiş kopardığı duaları ard arda sıraladı. Daha sonra da topun dönmesi için Allah'tan yardım istedi. Ama üzüntüsü azalmamıştı. O topa bir sürü para harcamış bayram parasını bile ona katmıştı. Şimdi artık tek şansı bazen olduğu gibi rüzgârın âniden yön değiştirmesiydi. Ama deniz çok büyüktü topu ise küçücük. Akşam üstü hava biraz daha sertleşti. Ve güneş batmak üzereyken sandallar döndü. Çocuk eve gitmek istemiyordu. Bu yüzden de ihtiyarla birlikte oyalandı.
Yaşlı adam hep aynı balıkçıdan alışveriş yapardı. Sonunda onu bulup:
- Avınız inşallah iyi geçmiştir!. dedi Eğer varsa birkaç kilo alabilirim.
Sandaldaki adam bir kova içindeki balıkları gösterip:
- Zaten ancak o kadarcık tutmuştum dedi. Denizde "av" diye bir şey kalmadı.
- Dua etmeyi denediniz mi? diye atıldı çocuk. Ümidinizi sakın kaybetmeyin!.
Balıkçı için her şey tesadüftü. Bunun için de "rasgele" derlerdi. Ama şimdi bir şey hatırlamıştı. Yıllar yılı unuttuğu bir şeyi. Çocuğun yanaklarını okşarken:
- Dua ha!. diye mırıldandı. O zaman tutar mıyım?
- Tutamasanız bile duaların sevabı size yeter dedi çocuk. Bunu yeni öğrendim.
Balıkçı böyle bir sözü ilk defa duyuyordu. Başını ağır ağır sallayarak:
- Ben de yeni öğrendim!. diye gülümsedi. Üstelik de küçük bir öğretmenden.
Çocuk bu sözlerden çok hoşlanmıştı. Artık topun gitmesine üzülmüyordu. Yanındaki yaşlı adam ona bir göz kırparken balıkçı tekrar sandala yöneldi ve ağların üzerindeki eski örtüyü açtı. Bir top vardı orada. Henüz ıslak olduğundan ışıl ışıl parıldayan bir futbol topu. Balıkçı onu çocuğa uzatıp:
- Öğretmenlerin hakkı hiç ödenmez!. dedi. Bunu biraz önce denizde buldum!. Küçük çocuk rüyada olmalıydı. Hiç beklenmedik şeylerin yaşandığı bir rüya. Aceleyle sağa sola bakındı. Ama her şey gerçekti. Balıkçı da sandal da ihtiyar da... Topu ise işte ellerindeydi. Ona sıkıca sarılıp:
- Bir daha benden izinsiz gezmek yok!. dedi. Ya dua etmeseydim ne olurdun o zaman?

ALINTI




Hayat bazen böyledir,
Dayar bıçağı kemiğe...
Sorar sana çocuk gibi :
"Bi daha yapacak mısın?" diye...

Öyle çok sevmişsindir ki "bir daha yapmayacağım bile diyemezsin"!





Bensiz gözüne uyku girmiyormuş. Onu da götüne sokmayı denesene.... :p








Adam dediğin kale gibi duracak.
Korkmadan dönebileceksin arkanı.
Bileceksin ki, o vurursa alnının ortasından vurur..
Sırtından değil..Adam Dediğinde İzzet– i Nefis olacak !
Midesi değil, Yüreği Geniş olacak..

Sevmeyi bilecek. Adam gibi!
Adam Dediğin.
Aşkın belden Aşağıda değil, sol Yanında olduğunun Farkında olacak.. .
Cümle âlem tersini iddia etse de, o öyle diyorsa öyle olduğuna şüphesiz inanacaksın..
Aklın sadece özlediğin için onda olacak.
Nerdedir, kiminledir krizlerine girmeyeceksin..
Bileceksin ki nerede olursa olsun hep seninledir..!!







SEVGİ AĞACI
Hayatta her şey olabilirsiniz. Tek dileğiniz mutlu olmak olsun. İçinizde kocaman bir sevgi ağacı yeşertin. Onu her gün sevgiyle, ilgiyle, hoşgörü ile anlayışla, saygıyla ve sabırla sulayın. İnanın kök salıp tüm hücrelerinize hüküm etmesi kaçınılmazdır.

İçinizdeki enerjiyi olumlu kullanın. Olumsuzlukları bir tarafa atın. Tamamen sıyrılın olumsuz düşüncelerden. İçinizdeki sevgi çiçeklerini soldurmayın... Hayatı olduğu gibi kabullenin, gülümseyin. Kendinize saygı duyun, kendinizi sevin. Şöyle bir düşünün; insansınız yaratılmışların en güzeli, bir kalp taşıyorsunuz. Çok şükür bütün uzuvlarınız sağlam ve ayaktasınız. Kimseye muhtaç değilsiniz. Bu yetmez mi mutlu olmanız için? Hayata olumlu pencereden bakarsanız, her şeyi başarırsınız. Atın karamsarlığınızı üzerinizden. Siz kendinize güvenin, kendinizle barışın. Geniş düşünün, evrende olmayacak hiç bir şey yok.


Küçük şeyleri kafanıza takıp da dert edinmeyin kendinize. Düşünün bakalım; kafanıza taktığınız bu küçük şeylerin, bir yıl sonra sizin için bir anlamı olacak mı? Küçük şeylerle ufkunuzu daraltmayın. Büyütmeyin sorunları içinizde. Sevgi dolu bakın her şeye, sık sık gülümseyin. İnanın hiç de zor değil.

Siz tebessümün ve gülücüklerin en güzelisiniz. Siz mutluluğunuz ta kendisisiniz...


Eğer ben bunları içim yanarken ve hiç bir hayalimin gerçekleşmemesine rağmen yazabiliyorsam, sende içindeki sevgi ağacını sulayabilirsin. Sevmekten asla vaz geçme. İllede bir yerde senin onu sevmesini bekleyen biri vardır.
Henüz hayatına girmemiş olsa bile.

1 Aralık 2012 Cumartesi





Sevdiğini serbest bırak.
Dönerse senindir, dönmezse bi gariptir,
zıplıyorsa delidir, çömeldiyse dokunma. :)



Beni merak et, kıskan, koru, özle, dinle, anla, sev, bana sinirlen ama kıyama, başkalarına bakma, sabaha kadar konuş benimle, uyuma, uyutma..