Bu Blogda Ara

17 Eylül 2012 Pazartesi

Bir insanı sırtında taşımak, ahını taşımaktan kolaydır.



beni taşıyamadın dedi.... 



ona:
Annen kadar olamam.. 
9 ay taşımadım seni karnımda.. Taşıyamamda.. Ama dilersen taşırım: 

Yüzüğünü parmağımda, 
kalbini yüreğimde, 
soy ismini nüfus cüzdanımda,
çocuğunu karnımda, 
Senide başımın üzerinde .. taşırım
dedim...

sustu!






9 Eylül 2012 Pazar

Devesiyle birlikte çölde yürümekte olan bir bedevi, güçlükle yürüyen, susuzluktan dudakları kurumuş bir adama rastlamış. Adam bedeviyi görünce ondan su istemiş. Bedevi devesinden inerek ona su vermiş. Suyu içen adam birden bedeviyi iterek deveye atladığı gibi kaçmaya başlamış. Bedevi arkasından bağırmış:
- Tamam, deveyi al git ama senden bir ricam var. Sakın bu olayı kimseye anlatma!

Bu isteği tuhaf bulan hırsız duraklayıp, bu sözün nedenini sormuş:
- Eğer anlatırsan, demiş bedevi, bu her yere yayılır ve insanlar bir daha çölde muhtaç birini görünce yardım etmezler.


---> Bedevi gibi derdimiz deve değil de, kötülüğün yayılmaması olsaydı, millet olarak şimdiye dek çok şeyi halletmiş olacaktık. Ufkumuzda şafak türküleri tütüyor olacaktı. Kardelenlerimiz çoktan yeşermiş olacaktı…

Menfaatimize göre değil, vicdanımıza göre yaşayacağımız bir hayat dileğiyle…








Sevdiğim; "sen"i ve "ben"i, "biz"e de beklerim.


Çok ayrı kalmadık mı "biz"den?


HİÇ İSTEMEDİN Kİ

Çok istiyorum ama olmuyor, dedi genç delikanlı, ne yapsam olmuyor. İnanınız, elimden geleni yaptığım halde olmuyor.

Sen istemek nedir hiç bilmiyorsun ki diye cevap verdi ihtiyar hafifçe sesini kısarak. Gerçekten isteseydin olurdu. Evet, hiç boşuna yorma kendini, isteseydin, eğer gerçekten isteseydin, olmak istediğin, olmasını istediğin olurdu. Olmadığına göre sen henüz istememişsin demektir.
İstemek, birşeyin olmasını istemek, gerçekten istemek nedir o halde, diye saf saf sordu genç.

VE sualinin cevabı hemen geldi:

İstemek, olmayı istediğin, olmasını istediğin şey için ölmeyi göze almak, ölecek kadar istemek, hatta olmak için, olması için ölmek demek!

İstemek, birşeyin olmasını istemek, onu dilemek, onu arzulamak, tutkuyla, hırsla, ihtirasla onun olması için yanıp tutuşmak.

Ah ne zordur istemek! İstek sahibi olmak, tutku sahibi olmak, tutmak için tutuşmak, tutmak uğruna tutuşmak, tutuşmak pahasına tutmak, tutarken ve sırf tuttuğu için tutuşmak, yanmak yani, olmak için ölmek, ölmedikçe olmayacağına, olunamayacağına inanmak!

İstemek, birşeyin olmasını istemek, olmayı istemek.

Yani?

İstemek, bedel ödemek demek. Bedelini hesap etmeksizin istemek demek. Bedeli ne olursa olsun istemek demek. İsteğin şiddeti arttıkça ödenecek bedelin miktarının da artacağını bilmek demek. Bedeli büyük olduğu için olması istenenden kaçmak değil, bedeli büyük olduğu için olması istenene koşmak demek. O halde istemek demek, herşeyden evvel bedeli büyük olanın olmasını istemek demek. İstemek, bedeli seve seve ödemek, bedeli göze alınan şeyin olmasını istemek demek.

Gönül cenneti istiyor imiş ammâ günahlar bırakmıyormuş.

Söylesene sevgili dostum, günahlar da kim oluyormuş! Gönlümüze ket vuracak, gönlümüzün isteklerini, istediklerini engelleyecek günah mı varmış bu dünyada?

Gönül bir kere istese, gönlün kendisi cennet olmaz mı? Bir kere, evet bir kere gönül cenneti istese dağlar tepeler düzlük, denizler yol olmaz mı insana?

Günah adam gibi istememenin, isteyememenin adı değil mi zaten? Günah, istemesini bilmeyenlerin, istemek nedir bilmeyenlerin içine yuvarlandığı çukur değil mi?

Evet, günah, olmayanlara, olmayı adam gibi istemeyenlere verilmiş bir ceza. Günah bir sebep değil, bilakis günah tamıtamına bir âkibet. Bir sonuç, hem de istemeyi bilmemekten hâsıl olan bir sonuç. Günah. istemeyenlerin, istemesini bilmeyenlerin, istemek nedir bilmeyenlerin ağına düştüklerine avcı. Tutkusunu kaybetmişlerin kucağında uyumayı tercih ettikleri yosma. Ölmeyi göze alamayanlara kurulan darağacı. Çeşm-i siyahın ta kendisi günah. Ağlayan değil ağlatan, sızlayan değil sızlatan. Günah, tutkusuzlara özgü bir ceza, tutmaktan vazgeçenlere, ağzım kurusun, tutmaktan değil, tutulmaktan korkanlara musallat olan belâ. Evet, isteyenlerin değil, istemekten çekinenlerin belâsı hem de.

İsteseydin, eğer gerçekten isteseydin, olmak istediğin, olmasını istediğin olurdu. Olmadığına göre sen henüz istememişsin demektir.

İsteseydin eğer, isteğinin şiddetinden, istemenin muhabbetinden yer yarılır, gök parçalanır, ma‘dum mevcuda, adem vücud'a inkilâb ederdi. İsteseydin eğer, günahların yok olurdu. Bir kere isteseydin, evet bir kere gerçekten isteseydin olan olurdu, olacak olan olurdu. İsteseydin, olmaz bile olurdu.

Sen hiç istemedin ki dostum. İstemek nedir bilmedin ki! Hiç tutulmadın sen! Tutkuların için ölmedin ki! İsteseydin ölürdün, ölseydin olurdun. Sen hiç olmadın ki! Evet, olmadın, çünkü sen hiç ölmedin. Ölecek kadar istemedin, ölümün pahasına istemedin, ölümüne istemedin! İsteseydin ölürdün, ölseydin olurdun. Ne öldün ne oldun. Çünkü sen istemedin. İsteğini, istediğini aslında dile bile getirmedin. Öyle ya, bir kere dile getirseydin, olurdun, bir kez adam gibi aklından geçirseydin hemen orada olmuş ve ölmüş idin.

Sen hiç istemedin ki dostum. İstemesini bilmedin. İstemek nedir bilmedin.
Çünkü sen ol deyince olduranı hiç tanımadın.


O'nun ilk aşkı olmayabilirsin, son aşkı da; hatta bir tanesi de, ama şu an seni seviyorsa daha ne olabilir ki? Tıpkı senin gibi, o da mükemmel değil ve ikiniz birlikte asla mükemmel olamayabilirsiniz. Ama şayet o seni güldürebiliyorsa, iki
kez düşündürebiliyorsa
-kabul edersin ki, insanlar hata yaparlar
- onu seninle tutmaya çalış ve ona verebileceğin her şeyi ver.


Seni günün her anında düşünmüyor olabilir ama sana kırabileceğini bildiği bir parçasını verecektir -kalbini yaralama, onu değiştirmeye çalışma, çözümlemeye kalkma ve verebileceğinden fazlasını bekleme. Seni mutlu ettiğinde gülümse, kızdırdığında fark etmesini sağla ve yokken özlediğini bil.....

- Bob Marley -



sevmek; kıskançlıkla, öfkeyle, kavgayla, kinle değil.... sadece "sevmekle" öğrenilir.


Ne zaman bir mevsim olur
Tenimde tuzuma benim vadesi güneşin
Ayrı bir yaz meyvesi olur her parem
Her parem ki sanki değil benim
Bir kağıt koydum suya yüzdürdüm
Dalgasız köpükleri enginleri
Enginlerki önümde kalleş bu büyük şehir dedikleri
Ah canım benim seni koynuma alırda yatarım 
Gözlerine teslimim
Nereyse gelirim
Sukünunla doyarım
Gözlerine teslimim
Nereyse gelirim
Sukünunla doyarım

5 Eylül 2012 Çarşamba

BİR KAHVE LÜTFEN

Yaşamak için değil, yemek için yaşıyoruz.

Günümüzde biz insan denen canlılar yaşamak için yeme ve içme gibi ihtiyaçlarımızın kontrölünü kaybetmiş durumdayız. Artık yemek için yaşıyoruz, her yerde bir şeyler yiyoruz. Sabah uyanıldığında ne yiyelim düşünceleri hemen başlıyor. Sabah kahvaltıları keyfen yapılıp, kahvaltı seansları düzenleniyor.

''Hadi kahvaltıya bize gelin,'' ya da

''Kahvaltıyı dışarıda bir yerde mi yapsak?''

Park mı istersin deniz kenarı mı, ormanlık alan mı? Ha buralara gidemiyor musun? Ön bahçe de olur. Kahvaltıyla iş bitse iyi, biraz sonra geldi kahve saati. Öğleni, ikindi çayı, akşam yemeği, ara öğünleri v.s.

Bir arkadaşınla oturup dertleşmek istiyorsun, "Gel şurada oturup bir şeyler içip konuşalım," veya "Akşama bir yerlere gidip bir şeyler yiyelim, dertleşiriz" gibi sözcükler oturur hemen yerine. Yemeden içmeden konuşma olmuyor ya!

Evin hanımı dertli komşular gelecek, "Ne yapmalı? Vakit de az, çok çeşit olmalı," doğru mutfağa kurabiyeler, kekler, pastalar... Çeşit çok olmalı ayıp olur yoksa. Ama yine de sunumda "Kusura bakmayın fazla da bir şey yapamadım," denir her nedense. Gelen komşuların durumu da daha değişik, "İkramda neler var acaba?" dır zihinlerden geçen.

Bilinen en basit kekin bile tarifi istenir, "Çok güzel olmuş, ben de tarifini alayım."

Çocukları parka götürmek zevktir de illâ çekirdek yenecek banklarda otururken. Çocuklar kum havuzunda, büyükler çekirdeğin başında. Bankların altı çekirdek kabuklarıyla kaplanmış içler acısı. Simitçisi, helvacısı, pamuk şekercisi zaten park girişini parsellemiş durumda. Gözlerini dikmiş çocukların yaygarasını bekliyorlar.

Yollar derseniz yiyecek ambalajlarıyla kaplı. Ye at, iç at!

Şehir içi otobüsleri, en fazla bir saatlik yol ama olmaz, su almalı bulunsun! Duraklar ufak pet şişeleriyle dolu, durakta suyunu içersen durağa, otobüste içersen otobüse atarsın pet şişeni fark etmez, aman yeter ki susuz kalma!

Yürüyüş yapacaksın elinde pet şişen muhakkak olacak. Pet şişesi baston oldu artık onsuz yürünmüyor. Yürürken su, bir yerlerde oturacaksan kola. Boş geçmesin zaman, neme lâzım!
Sinama, tiyatro salonları çözüm saydı kabuklu yemiş yasakladı. Bizler durur muyuz patlamış mısırı icat ettik hemen, seyrederken bir şeyler yemek lâzım. Mısır kesmez, antrakta bir şeyler yenir, yenmese de içilir.
Bayram olur kapıya gelen çocuklara şeker veririz. Kitap verecek değiliz ya, zaten versek de
ne derler eve gidince, "Bayramda ne kitabı? Bir şeker de mi veremediler?" Kurban bayramı evrim değiştirdi zaten bir telaştır gidiyor. Kurban yerine ulaşmıyor artık, çünkü evlerde 'no frost'lar var. Koy dolaba altı ay rahatız . Yemek için yaşıyoruz ya altı ayı da garantiledik!
Çarşılar açılır 10 km arayla, içine gir 3 dükkan 13 restorant.
türk kahvesi ve çiçekler ışıltılı resim, Turkish coffee and flowers, sparkling imagesKitapçıda en çok satılan da yemek kitapları.
Akşama yemek mi yok? Telefon et ya lahmacuncuya ya da pizzacıya.
Kaç kişi hastanede yatan hastasına kolanya, çiçek götürüyor ki? Yol üstündeki pastaneden alınan kurabiye daha iyi tabi ki.
Buluşma yeri olarak o ağacın altından vazgeçildi.
''Kafede buluşalım,''
''Çay bahçesinde buluşalım.''
15 dakikalık vapur yolculuğunda çay, simit, 45 dakikalık feribot yolculuğunda meyve suyu sandviç, 1 saatlik uçak yolculuğunda yemek.
Yemek için yaşıyoruz ya saymakla bitmez ve bu yazı uzar gider.
Ben en iyisi burada bitireyim de gidip kendime bir kahve yapayım.:)